Wolf Parade'in yeni albümü "Expo 86" sevenlerini yine mutlu edecek..
İki sene evvel büyük bir gazla "2008'in en iyi albümü bu mu yoksa "Devotion" mı?" diye yaygara koparmama neden olan "At Mount Zoom" The Walkmen'e de geçilerek kendisine ancak 3. sırada yer bulabilmişti 2008'in en iyileri listemde.. Ama gerçekten de bomba gibi bir albümdü, hem enerjik hem de melodik parçalar bütünüydü.. Arayı fazla açmadan bir sonraki albümü "Expo 86"yı yayınladı Wolf Parade.. Evet, berbat bir albüm ismi..
Gitarlar ve klavyeler.. albümü bu iki enstrümanın canlı bir şekilde ve muhteşem bir harmoniyle kullanılması özetliyorsa bana kalırsa.. Yine oldukça enerjik ama bir o kadar melodik parçalar geliyor arka arkaya.. Birkaç güzel rife arkasını yaslayıp gitmiyor şarkılar; hem gitarlar hem de klavye ve synth ile hayran olunası güzellikte melodiler yakalamış Krug ve Boeckner.. Wolf Parade'in yanı sıra kendi solo projeleriyle de meşgul olan bu süper ikilinin biraradalığı belki de ilk kez bu kadar "doğal" bir eserle sonuçlanmış.. İkisinin imza attığı parçaların birbirine önceki albümlere nazaran daha bağlı olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım..
(Küçük bir parantez: Krug ve Boeckner indie camiasın en üretken ve çalışkan adamları herhalde.. 2009'da diğer projeleriyle (Sunset Rubdown ve Handsome Furs) ile birer albüm yaptıktan sonra Kasım 2009 'dan itibaren çalışmaya başlamışlar Expo üzerinde, yani sadece 7-8 ayın sonunda sonuç ortada..)
Şarkıları üretirken sergiledikleri çabayı seviyorum bu adamların.. Evet, pop müzik bu, ama öyle farklı şeyler yapmak istiyorlar ki, takdir etmekten başka çare kalmıyor.. Karanlık, neredeyse progresif bir çizgide ilerleyen (ve gerçekten de kendini kaptırdığında insanı yerden birkaç santim havalandırabilen) ama fazla uzun olma tehlikesiyle karşı karşıya olan parçaları, bazı son dönem progresif indie grupların aksine, boğuculuğa yenik düşmekten kurtaran ilginç ve yaratıcı hamleler yapmaktan çekinmiyorlar.. Bu da, Wolf Parade'i dinlemenin her zaman keyifli bir deneyim olacağını garanti ediyor..
Gelelim en sevdiğim şarkılara.. İlk dinleyişte önce albümdeki iki epik şarkıdan ilki olan "What Did My Lover Say? (It Always Had to Go This Way)"e tutuldum, sonra "Ghost Pressure", "Pobody's Nerfect", "Yulia", "Cave-o-Sapien", "Little Golden Age" geldi.. "Cave-o-Sapien"in şarkı ilerledikçe sürekli değişen yapısı çok hoşuma gitti özellikle.. Ama gözardı edilecek şarkı yok albümde, hepsi ayrı ayrı ilgiyi hakediyor.. Sadece sonlara doğru gelen "Two Men In New Tuxedos" ile "Oh You, Old Thing"in biraz vasat kaldığını söyleyebilirim.. En "catchy" parça ödülü ise "Ghost Pressure"a gidiyor.. İkinci dakikadan sonra vokallere eşlik eden klavyeye dikkat..
2010'un gözdelerinden biri olacak bu albüm.. Başa oynarken esas rakipleri belli: yine süper albümlerle dönen Beach House, The National, bu sefer biraz zayıf kalmış olmakla birlikte Midlake ve süper bir yeni grup, Wild Nothing (ilk albümleri "Gemini", adeta "Beach House meets I Love You But I've Chosen Darkness meets Joy Division", müthiş..). Bekleyip görelim, sırada bekleyen başkaları da var..
No comments:
Post a Comment