34, ilk albümünü yayınlamak için geç bir yaş sayılır. 44 ise ikinci albüm için kesinlikle çok geç. Ama bazı hayatlar için "yeniden başlangıç" için doğru zaman bu olabiliyor. "Landing On A Hundred" ile 2012'nin en iyi kayıtlarından birini yayınlayan Cody ChesnuTT gibi.
ChesnuTT için kapılar 2002'de açılmıştı aslında. 36 şarkılık, 98 dakikalık double albümü "The Headphone Masterpiece"le değil belki ama, bu cüsseli kaydın içinde bulundurduğu "The Seed" ile. Amerika'nın en büyük rap gruplarından The Roots'un keşfedip elden geçirdiği "The Seed," "The Seed (2.0)" olarak çıktığında büyük hit olmuştu. The Roots'un sertliği ve Cody'nin nefis soul vurguları 2000'lerin en güzel funk rock şarkılarından birisini ortaya çıkartmıştı. Kapılar açıktı, Cody'nin oradan girmesi gerekiyordu...
Ama olmadı. Belki de yolun yarısında gelen şöhret, Cody ChesnuTT'a iyi gelmemişti. "İki tane sevgilim vardı, üstelik evliydim" diye anımsıyor düştüğü "kötü yol"u. Bunu yaparken fazlasıyla yorulduğunu farketmesi ise ilk çocuğunun doğumundan sonra olmuş. Nerede yanlış yaptığını fark etmesi biraz zaman almış, eşinin güvenini yeniden kazanması ise daha bile fazla. 1994'te evlendiği aşkıyla tüm problemleri geride bıraktıktan sonra bir başka aşkına geri dönme vaktinin geldiğini anlamış. Florida'dan Los Angeles'a taşınmış ve "The Headphone Masterpiece"in 10. yılına girdiği günlerde ikinci solo kaydının yapımına başlamış.
Soul müziğin büyük tirajlar getirdiği bir dönemde değiliz. Usher veya Chris Brown gibi R&B vokalistlerinin hitleri Pitbull ve Benny Benassi ile kaydedilmiş kulüp şarkıları oluyor ki, ChesnuTT'ın bunlara dair yorumu "kağıt yemek gibi, hiç lezzeti yok." Adam haklı. Ortaya koyduğu "Landing On A Hundred"da müthiş bir klasik R&B işi çıkararak iddiasının altını da dolduruyor. Enstrümanların kusursuz çalındığı, funky groove'ların ilk saniyesinden göğsünüze dolduğu nefis soul albümlerinden birisi bu. "Love is More Than a Wedding Day"de Stevie Wonder'ın en iyi günlerinin izi var, tüm Afrika ülkelerini tek tek saydığı "I've Been There"de hem politik, hem de sound olarak tam bir 1970'ler havası yakalıyor. Al Green cool'luğundaki "What Kind of Cool (Will We Think of Next)"te şöhret avcılığını sorguluyor, "Ne tutar?" kaygısının saçmalığını sorguluyor. Albümün en hit profilli şarkısı "That's Still Mama" belki ama "Landing On A Hundred"ın asıl gücü ChesnuTT'ın dönüp kendine baktığı şarkılarında. "Don't Follow Me"de oğluna "Rüzgarı takip et, kalbini takip et, ne yaparsan yap beni takip etme" öğüdünü veriyor. Yarı-otobiyografik olduğunu söylediği (diğer yarısı eski bir uyuşturucu bağımlısı olan amcasına dair) "Everybody's Brother"da ise geçmişiyle yüzleşiyor: "Güzel kadınlarla konuşur, dostlar arasında yüzerdim, ama şimdi Pazarları çocuklara öğretiyorum ve geri dönmeyeceğim."
Derinine inmediğinizde "Landing On A Hundred" mükemmel bir Cuma-Cumartesi akşamı albümü, "artık böyle müzik yapmıyorlar" dedirten cinsten. Sözlerine daldığınızda ise gençliğinde kıymetini bilmediği büyük bir yetenekle barışan bir "tövbekar"ın itirafları var. Hangi seviyeden dinlerseniz dinleyin, bu nefis albümü atlamayın.
ChesnuTT için kapılar 2002'de açılmıştı aslında. 36 şarkılık, 98 dakikalık double albümü "The Headphone Masterpiece"le değil belki ama, bu cüsseli kaydın içinde bulundurduğu "The Seed" ile. Amerika'nın en büyük rap gruplarından The Roots'un keşfedip elden geçirdiği "The Seed," "The Seed (2.0)" olarak çıktığında büyük hit olmuştu. The Roots'un sertliği ve Cody'nin nefis soul vurguları 2000'lerin en güzel funk rock şarkılarından birisini ortaya çıkartmıştı. Kapılar açıktı, Cody'nin oradan girmesi gerekiyordu...
Ama olmadı. Belki de yolun yarısında gelen şöhret, Cody ChesnuTT'a iyi gelmemişti. "İki tane sevgilim vardı, üstelik evliydim" diye anımsıyor düştüğü "kötü yol"u. Bunu yaparken fazlasıyla yorulduğunu farketmesi ise ilk çocuğunun doğumundan sonra olmuş. Nerede yanlış yaptığını fark etmesi biraz zaman almış, eşinin güvenini yeniden kazanması ise daha bile fazla. 1994'te evlendiği aşkıyla tüm problemleri geride bıraktıktan sonra bir başka aşkına geri dönme vaktinin geldiğini anlamış. Florida'dan Los Angeles'a taşınmış ve "The Headphone Masterpiece"in 10. yılına girdiği günlerde ikinci solo kaydının yapımına başlamış.
Soul müziğin büyük tirajlar getirdiği bir dönemde değiliz. Usher veya Chris Brown gibi R&B vokalistlerinin hitleri Pitbull ve Benny Benassi ile kaydedilmiş kulüp şarkıları oluyor ki, ChesnuTT'ın bunlara dair yorumu "kağıt yemek gibi, hiç lezzeti yok." Adam haklı. Ortaya koyduğu "Landing On A Hundred"da müthiş bir klasik R&B işi çıkararak iddiasının altını da dolduruyor. Enstrümanların kusursuz çalındığı, funky groove'ların ilk saniyesinden göğsünüze dolduğu nefis soul albümlerinden birisi bu. "Love is More Than a Wedding Day"de Stevie Wonder'ın en iyi günlerinin izi var, tüm Afrika ülkelerini tek tek saydığı "I've Been There"de hem politik, hem de sound olarak tam bir 1970'ler havası yakalıyor. Al Green cool'luğundaki "What Kind of Cool (Will We Think of Next)"te şöhret avcılığını sorguluyor, "Ne tutar?" kaygısının saçmalığını sorguluyor. Albümün en hit profilli şarkısı "That's Still Mama" belki ama "Landing On A Hundred"ın asıl gücü ChesnuTT'ın dönüp kendine baktığı şarkılarında. "Don't Follow Me"de oğluna "Rüzgarı takip et, kalbini takip et, ne yaparsan yap beni takip etme" öğüdünü veriyor. Yarı-otobiyografik olduğunu söylediği (diğer yarısı eski bir uyuşturucu bağımlısı olan amcasına dair) "Everybody's Brother"da ise geçmişiyle yüzleşiyor: "Güzel kadınlarla konuşur, dostlar arasında yüzerdim, ama şimdi Pazarları çocuklara öğretiyorum ve geri dönmeyeceğim."
Derinine inmediğinizde "Landing On A Hundred" mükemmel bir Cuma-Cumartesi akşamı albümü, "artık böyle müzik yapmıyorlar" dedirten cinsten. Sözlerine daldığınızda ise gençliğinde kıymetini bilmediği büyük bir yetenekle barışan bir "tövbekar"ın itirafları var. Hangi seviyeden dinlerseniz dinleyin, bu nefis albümü atlamayın.
No comments:
Post a Comment