"büyük gruplar her albümünde bir öncekinden daha radikal bir şey yapmazlar. ağır ağır evrilirler," demişti bir keresinde kutlu özmakinacı. "bunları ilk dinleyişte fark etmezsiniz. ancak ilk albümle son albümü arka arkaya dinlediğinizde fark edersiniz. tıpkı evinizdeki kedinin büyüdüğünü sizin fark edememeniz gibi. iyi grupları diğerlerinden böyle ayırırsınız. çünkü birden değişen gruplar önceki albümlerinde ne yaptıklarını bilmiyorlardır."
bugünlerde bir şarkı yazarı olarak bildiğiniz kutlu özmakinacı'nın blue jean'de r.e.m.'in "up" albümüne yazdığı kritikte üç aşağı beş yukarı bu şekilde yazdığı bu cümleleri hiç unutmadım. pek çok büyük gruba uyuyordu yaptığı tanımlar, kimisine de uymuyordu ama yine de değerli bir gözlem olarak kafamın bir kenarında hep tuttum bu cümleleri.
bu yılın en güzel dönüşüm hikayelerinden birisi olan the maccabees'in "given to the wild"ını dinlerken de ister istemez geldi aklıma bu sözler. the maccabees, arctic monkeys'le birlikte gözlerin çevrildiği 2000'lerdeki ikinci garaj dönemi gruplarından birisiydi. the pigeon detectives, the fratellis, the view gibi gruplarla birlikte kendilerine şans aradılar. bir arctic monkeys olamadılar belki ama diğerlerine göre daha başarılılardı. ama bu yıl başında çıkarttıkları "given to the wild"la diğerlerinin başaramadığı bir şeyi başardılar. üçüncü albümlerinde "ingiltere'nin en iyi gitar grubu" ilan edilmek. normalde nme'nin taktığı bu lakaplara pek itimat etmiyorum artık ama şu bir gerçek ki, ilk albümünü çıkartan gruplara her zaman yakıştırılan bu sıfatlar üçüncü albümde pek yakıştırılmaz - eğer gerçekten hak etmiyorsanız.
"given to the wild"ı çıktığı günden beri dnliyorum - bu dört aylık bir süre yapıyor, ki yeni müzik dinleyiciliğinde bu hiç de az bir süre değil. "child"ın basamak basamak göğe uzanan gitarlarıyla sizi vuruyor the maccabees, merak etmeyin, bir şarkı aradan sonra aynı numarayı "ayla"nın piyanolarıyla da yapacaklar. plak şirketi hit ararsa bulsun diye konmuş olan "pelican" ve anti-hit olmasına karşın enerjik olan "went away" dışında tempoyu yükselten bir şarkıları yok. "grew up at midnight"ı saymazsak elbette. adım adım zirvesine ulaşan, neredeyse sigur ros'la u2'nun orta noktası diyebileceğimiz harikulade bir kapanış şarkısı.
the maccabees bir günde olgunlaşmadı. dikkatli kulaklar "wall of arms"ın "can you give it?" ve "young lions" gibi şarkılarında bugünlerin sinyallerini duyabilirler. üç albümde geldikleri noktaya bakınca, biraz da o ilk paragraftaki mottoyu düşününce, onların geleceği için daha da çok heyecanlanmamak için hiçbir sebep yok.
bugünlerde bir şarkı yazarı olarak bildiğiniz kutlu özmakinacı'nın blue jean'de r.e.m.'in "up" albümüne yazdığı kritikte üç aşağı beş yukarı bu şekilde yazdığı bu cümleleri hiç unutmadım. pek çok büyük gruba uyuyordu yaptığı tanımlar, kimisine de uymuyordu ama yine de değerli bir gözlem olarak kafamın bir kenarında hep tuttum bu cümleleri.
bu yılın en güzel dönüşüm hikayelerinden birisi olan the maccabees'in "given to the wild"ını dinlerken de ister istemez geldi aklıma bu sözler. the maccabees, arctic monkeys'le birlikte gözlerin çevrildiği 2000'lerdeki ikinci garaj dönemi gruplarından birisiydi. the pigeon detectives, the fratellis, the view gibi gruplarla birlikte kendilerine şans aradılar. bir arctic monkeys olamadılar belki ama diğerlerine göre daha başarılılardı. ama bu yıl başında çıkarttıkları "given to the wild"la diğerlerinin başaramadığı bir şeyi başardılar. üçüncü albümlerinde "ingiltere'nin en iyi gitar grubu" ilan edilmek. normalde nme'nin taktığı bu lakaplara pek itimat etmiyorum artık ama şu bir gerçek ki, ilk albümünü çıkartan gruplara her zaman yakıştırılan bu sıfatlar üçüncü albümde pek yakıştırılmaz - eğer gerçekten hak etmiyorsanız.
"given to the wild"ı çıktığı günden beri dnliyorum - bu dört aylık bir süre yapıyor, ki yeni müzik dinleyiciliğinde bu hiç de az bir süre değil. "child"ın basamak basamak göğe uzanan gitarlarıyla sizi vuruyor the maccabees, merak etmeyin, bir şarkı aradan sonra aynı numarayı "ayla"nın piyanolarıyla da yapacaklar. plak şirketi hit ararsa bulsun diye konmuş olan "pelican" ve anti-hit olmasına karşın enerjik olan "went away" dışında tempoyu yükselten bir şarkıları yok. "grew up at midnight"ı saymazsak elbette. adım adım zirvesine ulaşan, neredeyse sigur ros'la u2'nun orta noktası diyebileceğimiz harikulade bir kapanış şarkısı.
the maccabees bir günde olgunlaşmadı. dikkatli kulaklar "wall of arms"ın "can you give it?" ve "young lions" gibi şarkılarında bugünlerin sinyallerini duyabilirler. üç albümde geldikleri noktaya bakınca, biraz da o ilk paragraftaki mottoyu düşününce, onların geleceği için daha da çok heyecanlanmamak için hiçbir sebep yok.