Tuesday, October 20, 2009

filmekimi 09 günlüğü #1

kapitalizm: bir aşk hikayesi / capitalism: a love story (michael moore)
güç insanlarındır!
...
michael moore büyük adam. eğer herkes sizden ne bekleyeceğini bilerek salona giriyor, ve beklediğini bulduğu halde 100 dakikanın sonunda yine ağzı açık çıkıyorsa büyük sinemacı/belgeselci/habercisinizdir. moore, bu üç sıfatın her birine de haiz bir adam. belgesel janrını yeniden popüler yaptığı için bile efsaneleşecek, orası kesin. ama önce amerikan halkına, sonra da tüm dünyaya defalarca uyanış çağrısı yapışı asıl güçlü yanı. kendisine "amerika'nın muhalefeti de sistemin bir parçası yapmasının maşası" falan gibi ezberden laflarla sallayanların ağzını açık bırakacak kadar sistem karşıtı bir film "kapitalizm." kimilerine göre fazla kolaycı olabilir filmi, ama sokaktaki adamın dilinden konuşup bu kadar derinlere inebilen pek insan yok. tepeden bakmıyor moore, gereğinde vatanseverliği de, dini de kullanıyor. ajitasyonu da yapmasını pek iyi beceriyor. ama en sonunda bir salon dolusu insana kendisini alkışlatıyor. daha önemlisi, gerçeğin ne kadar kötü olduğunu ortaya koyduktan sonra insanlara kendilerini yılmış hissettirmiyor. değişme gücünün insanda olduğunu haykırıyor. her defasında. "kapitalizm: bir aşk hikayesi" bunun başka bir adımı sadece.
8/10
...

dönüşüm / ne te retourne pas (marina de van)
yabancı ev sendromu
...
enteresan bir psikolojik gerilim "dönüşüm." filmi taşıyan iki süperstara (sophie marceau ve monica bellucci) sahip. enteresan bir çıkış noktası olduğu da muhakkak, zira filmin ilk bölümünde senaryonun ipuçlarını öğrenirken merak duygusunu oldukça yüksekte tutuyor. eksik ise bahsettiğimiz "psikolojik gerilim" tanımında gizli. psikolojik boyutu kaldıracak derinlikten yoksun "dönüşüm," gerilim ise umut veren ilk yarım saatten sonra unutuluyor. oyuncuların karizması dışında filmin en büyük artısının makyaj ve özel efekt çalışması olması ise fransız sineması adına enteresan bir adım sayılmalı!
5/10
...
gel porno çevirelim / humpday (lynn shelton)
erkek erkeğe
...
amerikan bağımsız sinemasının yeni dalgasının, "mumblecore" diye ifade edilen akımın seveniyseniz keyifli bir film "humpday." ultra-gerçekçi oyunculuk, duygusal patlamalardan, kurgu oyunlarından, aşırı müzik kullanımından itinayla kaçınma bu alt-janrın kilit unsurları. tema olarak da 90'larda çocukluğunu/ilkgençliğini yaşamış bir kuşağın arada kalmışlığına sıklıkla eğiliyorlar. bunu uzak mesafelerde yaşanan aşk hikayesiyle de, üç kişilik bir yol öyküsüyle de yapabiliyorlar ama "humpday"de uzun zaman sonra dönen eski dost üzerinden yapıyorlar. kafadarların porno çekmeye karar verişleri asıl konu. alt metinde ise kendi hayatınıza dair pek çok dert bulmanız olası. benim payıma "kim olmaya çalıştım? kim oldum? insanların aslında göründüğüm gibi olmadığıma inandırmak için nereye kadar gidebilirim?" soruları düştü.
7/10
...
hayata çalım at / looking for eric (ken loach)
futbol hayatı kendine benzettiğinde
...
40 yıldır britanya toplumunun sosyal yapısına dair deşmediği çukur kalmamıştı ken loach ustanın. "my name is joe" başta olmak üzere futbola da dalmıştı elbette. ama "looking for eric"te, sosyal olana değil, kişisel olana dalıyor loach. kaybedenlik-kazananlık arasındaki doğru parçasını, ve iki ucu birbirinden ayıran "çabalama" gerçeğini futbolseverlik üzerinden kuruyor. bu enteresan bir hadise, bırakın "22 kişinin bir topun peşinden koşması" geyiği üzerinden görenleri, futbolu hayatının ciddi bir parçası yapmayanların kolay içine giremeyeceği bir dünya var burada. siyasi görüşlerini kulübün sahipleri üzerinden tanımlayan, hayattaki konumunu oyuncuların duruşlarıyla belirleyen insanların filmi bu aslında. sonlarında loach'ın eric'in küçük dünyasından tekrar ingiltere'nin bugününe kayması odak noktasını değiştiriyor, ama tonunu kaybettirmiyor. gerçekten beklediğimize değen bir film.
8/10

1 comment: