green day baskı altında iyi sonuç veren bir grup değil. kariyerlerinin en iyi albümlerini de beklenmedik anlarda vermeleri bu yüzden anlamlı: 1994'teki "dookie" öncesinde lokal olarak bile pek tanınmayan bir ekiptiler, 2000'deki rock'n'roll tavırlı "warning"i hazırlarken spotlar üzerinde değildi, ("nimrod" için de benzerini söylesek başımız ağrımaz) "american idiot" çıkarken kimse hiçbir şey beklemiyordu onlardan. blink 182'nun altında çaldıkları bir turneden sonra çıkmış bir albümden bahsediyoruz burada!
..."american idiot" doğru zamanda, doğru yerde çıkmasının ötesinde büyük bir albümdü. green day'in neredeyse küllerinden doğduğu, uzun ömür konusunda yeni kuşak ramones'luğa giden yolda olduğunu gösteren bir işti. bugün bakınca 2000'lerin en büyük rock albümü olarak değerlendiriyorum "american idiot"ı. "jesus of suburbia"yı da rock tarihine yazmakta sakınca görmüyorum.
...şimdi bakalım, "warning" bir milyon bile satamamıştı, "american idiot" 14 milyon eve girdi. devasa turnesiyle, dvd'siyle, arkasından gelen u2 düetine yol açışıyla, green day'i yeniden büyükler ligine sokan albüm olduğu zaten malumu ilam etmek olur. ama tüm artılarının yanında bir soru işareti de getirdi "american idiot," bir sonraki adımda bunu nasıl aşabileceklerdi?
...beş yıllık arada billie joe armstrong'un kendisini fazlasıyla hırpaladığı her yerde yazılıp çiziliyor. kayıtlar sırasında içindeki karanlığa daldığını, "21st century breakdown"ın konseptini üzerine kurduğu iki kişi olan gloria ile christian'ı oradan çıkarttığını anlatıyor sağda solda, her zamanki gibi konuşurken ya tavana ya da yere bakarak. işin ilginci, green day tarihinde ilk defa billie joe'nun grubu olduğu genel olarak kabul görmüş durumda. yıllardır yanında çalan mike dirnt bile billie joe'ya hizmet etmek için orada oldukları anlamına gelen laflar ediyor, tré cool onu paul ve john'un tek vücuttaki hali olarak anlatıyor.
...armstrong'un bu albümü yaparken plaklarına daldığı, sık sık bir yol gösterici aradığını görmek mümkün. bir adamdan çıkmış bir çifti anlattığı için zaten kendi içinde "21st century breakdown" son derece karışık bir kafanın ürünü yani. 2000'lerin pete townshend'i rolünün o kadar kolay olmadığı ortada.
...kanımca "21st century breakdown"ın sorunu da, erdemi de bu iddialarında, hırsında yatıyor. "american idiot" gibi bir kuşağın sesi olan, "quadrophenia"nın 70'lere yaptığını 2000'lere yapmak isteyen bir albüm bu. çok fazla şey olmak istiyor "21st century breakdown."
...intro hüviyetli "song of the century"nin hemen arkasından gelen isim şarkısında amacına ulaşabileceğinin sinyallerini veriyor "21st century breakdown." kendi içinde farklı duraklara uğrayan, hem sert, hem duyarlı noktalara dokunan ve politik olarak elini en baştan korkak alıştırmayan ("working class hero" göndermesini ıskalamak mümkün değil) bir şarkı bu. "¡viva la gloria!" albümün en iyilerinden, büyü gibi bir şarkı. green day'in hep yapması gereken power pop şarkısı. "peacemaker" ve "¿viva la gloria? (little girl)" biraz aynı yolun yolcusu olsalar da nefis parçalar: her ikisi de meksika sıcağı yemiş şarkılar, ikisi de (özellikle ilki) single çıkarsa hit olmaya mahkum. "last of the american girls," "the static age," "see the light" derken albümün büyük çoğunluğu iyi şarkılardan oluşuyor aslında.
...
ideolojik olarak da sorun yok. hatta springsteen, u2, dylan gibilerinin ortalığı obama pembesine boyadığı bugünlerde birisinin bol fuck'lı cümlelerle aslında hala çamurun dibinde olduğumuzu anlatmasına ihtiyacımız var ve armstrong bu "birisi."
...
sorun, "21st century breakdown"ın bu kadar hırslı bir albüm olmasında. "the wall," "... ziggy stardust ...," "tommy" olmak istiyor bu albüm. fakat kondisyonu 70 küsur dakikaya yetmiyor. içerisindeki onca güzel şarkıya rağmen arada "21 guns" gibi bir "boulevard of broken dreams" kopyasını, "horseshoes and handgrenades" gibi yorgun bir hives şarkısını duyunca, birbirini tekrar eden temalara denk geldikçe (yaklaşık 40 dinleyişten sonra hala "last night on earth" ve "before the lobotomy"yi ayırt etmekte güçlük çekiyorum) kaydın iddiası biraz yarı yolda kalıyor. ve bunun en büyük sebebi olarak da grubun kendi kendisini baskı altına sokmasını görüyorum.
...
ama yıllardır "20 yılın en büyük albümünü yapıyoruz" gibi helyum dolu açıklamalarla piyasaya dağılan the killers, razorlight gibileri düşününce green day'in çabasına saygım artıyor. her şeyiyle çok emek verildiği belli bir iş çünkü bu, ve ciddiye almamanın daha cool göründüğü, klasik rock ahlakının demode bulunduğu zamanlarda 14 yaşındaki teenage punk'lardan 20'lerin sonundaki geek'lere ve yaşı daha ilerlemiş rocker'lara üç episodlu, din-politika-muhafazakarlık karşıtı bir rock opera sunup eli yüzü düzgün bir iş çıkartabilmek hiç de az iş değil. "21st century breakdown" bu yüzden yüzde 70 civarında bir başarı sağlıyor. green day'in en iyi üç albümü arasında yer almayacak olması ise grubun sadece iki albümden ibaretmiş zannedilen parlak katalogunun başarısı aslında.