...
"district 9" bir b filmi olmasa da bu janrdan beslenen bir iş. görsel olarak bir blockbuster'ın kurallarına uymuyor. haberlerden emanet bir görsel dili kullanıyor, aksiyon anlarında dahi omuz kamerasıyla baş döndürmekten imtina etmiyor. kan konusunda bir b filmi kadar cömert. en beklemediğiniz anlarda kopan kollar, çıkan tırnaklar bir hollywood filminde beklemeyeceğiniz hareketler. ayrıca başrolde de bir hollywood yakışıklısı ya da her koşulda espri yapmaya/karizmatik cümle söylemeye yeminli bir hollywood arsızı göremiyoruz.
"hollywood'da yok" kalıbının çok benzerini bu film çok net bir şekilde ilk dakikalarında kuruyor: "tuhaf bir şekilde uzay gemisi new york'a ya da chicago'ya düşmemişti." daha da tuhafı oluyor gerçi: uzay gemisi düşmüyor, yerin bilmemkaç yüz metre üzerinde duruyor sadece! "district 9"ın kapkara mizah anlayışını perçinleyen detaylardan sadece birisi. bu yanıyla "starship troopers"ın mizahını anımsatmıyor değil. uzaylıların sosyal hayata uyum sağladıkları, christopher johnson gibi isimler alabildikleri, karides diye aşağılandıkları, mafyaya kedi maması karşılığında silah sattıkları bir dünya bu. karideslerin "zenci" gibi bir muamele görmeleri, olayların johannesburg'da geçiyor olmasıyla birlikte daha da zengin bir alt metin yaratıyor ve filmin derinliğini artırıyor.
...
ama sadece yüzeye baktığınızda da başta bahsettiğimiz "seyir zevki" açısından harika bir film var elde. örneğin, baş döndürücü ilk on dakika benim çok inandığım bir şeyi beceriyor: izleyiciyi tak diye filmin havasına sokmayı. nefis bir kurgu, hiper-gerçekçi oyunculuk ve belgesel-haber kamera kullanımı sayesinde çok kısa süre içerisinde "district 9"ın içinde buluyorsunuz kendinizi. senaryonun ilerlediği her kavşakta karakterlere, olaylara bakışınızın değişimini sağlayışıyla ve vicdani açıdan sizi bir türlü rahat bırakmayan sorularıyla. "district 9"ı herhangi bir popcorn tüketici filminden çok öteye, 2009'un en iyileri arasına koyuyor.
"district 9" bir b filmi olmasa da bu janrdan beslenen bir iş. görsel olarak bir blockbuster'ın kurallarına uymuyor. haberlerden emanet bir görsel dili kullanıyor, aksiyon anlarında dahi omuz kamerasıyla baş döndürmekten imtina etmiyor. kan konusunda bir b filmi kadar cömert. en beklemediğiniz anlarda kopan kollar, çıkan tırnaklar bir hollywood filminde beklemeyeceğiniz hareketler. ayrıca başrolde de bir hollywood yakışıklısı ya da her koşulda espri yapmaya/karizmatik cümle söylemeye yeminli bir hollywood arsızı göremiyoruz.
"hollywood'da yok" kalıbının çok benzerini bu film çok net bir şekilde ilk dakikalarında kuruyor: "tuhaf bir şekilde uzay gemisi new york'a ya da chicago'ya düşmemişti." daha da tuhafı oluyor gerçi: uzay gemisi düşmüyor, yerin bilmemkaç yüz metre üzerinde duruyor sadece! "district 9"ın kapkara mizah anlayışını perçinleyen detaylardan sadece birisi. bu yanıyla "starship troopers"ın mizahını anımsatmıyor değil. uzaylıların sosyal hayata uyum sağladıkları, christopher johnson gibi isimler alabildikleri, karides diye aşağılandıkları, mafyaya kedi maması karşılığında silah sattıkları bir dünya bu. karideslerin "zenci" gibi bir muamele görmeleri, olayların johannesburg'da geçiyor olmasıyla birlikte daha da zengin bir alt metin yaratıyor ve filmin derinliğini artırıyor.
...
ama sadece yüzeye baktığınızda da başta bahsettiğimiz "seyir zevki" açısından harika bir film var elde. örneğin, baş döndürücü ilk on dakika benim çok inandığım bir şeyi beceriyor: izleyiciyi tak diye filmin havasına sokmayı. nefis bir kurgu, hiper-gerçekçi oyunculuk ve belgesel-haber kamera kullanımı sayesinde çok kısa süre içerisinde "district 9"ın içinde buluyorsunuz kendinizi. senaryonun ilerlediği her kavşakta karakterlere, olaylara bakışınızın değişimini sağlayışıyla ve vicdani açıdan sizi bir türlü rahat bırakmayan sorularıyla. "district 9"ı herhangi bir popcorn tüketici filminden çok öteye, 2009'un en iyileri arasına koyuyor.
copley ben 9 veriyorum gerçekten ingilizcesi belgesel tadındaki çekimlerdeki tavırlarıyla şaşkın halleriy ile penbe panterdeki Clouseau havasını hissettirdi
ReplyDeletebir daha bravo bende ona
Kendi blogumdada bu filmi izler izlemez ele almıştım. ele alınan konu, "uzaylı da olsa, insan insandır" konusundan farksız :) Değişik bir yaklaşım. İzlemezsem birşey kaybedermiydim ? Sanırım hayır.
ReplyDelete