Monday, February 23, 2009

boyle-y-wood sunar: slumdog millionaire

1996'da, mersin'de bir pazar günü, gediz sineması'nda "trainspotting"i izlediğim gün dün gibi aklımda. sinemanın bir yönetmenlik sanatı olduğunu yeni yeni anlamaktaydım daha, stili filmin hizmetine sunmak ne demektir hiç bilmiyordum tabii. boyle'un yeri geldiğinde filminin tonlarını nasıl koyulaştırdığını, gerektirdiğinde nasıl bir sürat yüklemesi yaptığını, tam gereken zamanda umudu nasıl yansıttığını dile getirecek kadar dolmamıştım henüz. ama hissetmiştim, o filmde farklı bir şeyler vardı. o farklı şeyler de zaman içinde "bazı" filmleri neden diğerlerinden daha çok önemsediğime dair ipuçlarıydı. başka türlü bir şeydi benim istediğim, ne "independence day"e benzerdi, ne de "mission: impossible"a! o aradığım şeyin de ne olduğunu değilse bile neye benzediğini "drive boy, dog boy, dirty numb angel boy" diye kafamda yankılanan sözler eşliğinde anlayacaktım.
...
arada bir tane bile vasat filme imza atmadıysa da, hiç "trainspotting" süksesinde bir işle dönmemişti danny boyle. bense sanırım en sadık hayranlarından birisi oldum, nedense izleyemediğim "sunshine" dışında her filminde bayılacağım bir şey buldum. başyapıt üretmiyordu ama hikaye anlatıcılığına dair harika fikirler buluyor ve her seferinde denemekten çekinmiyordu. romantik komedi ("a life less ordinary") de çekti, zombi filmi de ("28 days later"). 2008'de yeniden mainstream'e dönmesi beni mutlu etmekten daha fazlasını yaptı. (yine de bu konuda çok da hevesli olmamak lazım, kendisi de o lige girmek konusunda pek istekli olmadığını belli ediyor zira, şu röportajda da görebileceğiniz gibi.)
"slumdog millionaire" şu anda bana abartıldığı kadar iyi bir film gibi gelmiyor ama bu yanıltıcı bir his, farkındayım. zira ilk izlediğimde "vay be" demiştim filmin senaryosundaki fikirler ve boyle'un karakterlerine duyduğu sevgi karşısında. ancak bunun, 2008'deki en iyi film olduğunu düşünen insanların çokluğu sanırım benim de kafamı biraz karıştırdı. sevmiştim işte, daha üzerine gitmeye gerek var mı? diğer insanlar sevsin nefret etsin ne olacak?
...
ha, benim açımdan danny boyle'un büyüklüğü, "slumdog"un onun en iyi ilk üç filminden birisi olmamasında yatıyor. ilk iki filmi "shallow grave," "trainspotting" ve her zaman gizli bir başyapıt saydığım "the beach." bu sonuncusu çok paraya mal olup gişede ve eleştirel düzeyde yerin dibine geçmiş olduğu için boyle'un star yönetmenler arasına katılmasını geciktirdi belki. ama ben bu filmi daima savundum. karman çormanlığı içinde inanılmaz etkileyici bir delilik öyküsü (unutmayın: stil filmin hizmetine sokulduğunda değerlidir) barındırır "the beach," 10 yıldır ikinci bir defa izlememiş olmama rağmen hala aklımda kalan cümlelere sahiptir. sıradışı bir dicaprio performansı, öldürücü virginie ledoyen güzelliği ve yutkunmaktan tükürük bezi kurutacak derecede cennet-vari mekanlarıyla bambaşka bir filmdir. bunlar, ve belki "28 days later" dahi "slumdog"un üstündedir nazarımda. boyle da bu yüzden büyük yönetmendir.
"slumdog millionaire"e dönelim ve hakkını yemeyelim, günün yıldızı o. bu film, eşsiz bir "kendini iyi hisset" filmi, ama daha enteresan olan bir şey var: "slumdog" kendisini gerçekleştiren kehanet gibi, bir "sıfırdan zirveye" öyküsü yaşadı. 15 milyon dolar gibi batı standartlarında bedava bir bütçeye getirilen bu film, neredeyse direkt dvd pazarına gidiyordu amerika'da. eğer fox searchlight, filmin haklarının bir kısmını warner'dan satın almasa, warner'ın planı gösterime sokmak değildi. ki gösterime girmeseydi oscar da alamayacaktı haliyle. şu an itibariyle gişede 160 milyon dolar kazandıklarını ekleyelim.
düşük bütçeyi övüyoruz ama bunun bir kısmını küçük oyunculara üç otuz para vererek sağladıkları ingiliz basınını epeyi meşgul etti. geçen hafta "çocukları hollywood'a, kodak tiyatrosu'na götürelim" diyen fox'a ailelerinin cevabı "hayır, onun yerine bize para verin" oldu. latika'nın en küçük halini oynayan rubina 500 pound almış, en küçük salim olan azrahuddin ise 1700. çocukların komşularının aylık 20-25 dolara çalıştıklarını düşününce fena değil elbette, ama bu filmden milyonlarca dolar kapan christian colson ve boyle'un yanında ufak tabii ki. ama yapımcı colson çocukların eğitimlerinden uzak kaldıkları bir yılı telafi etmek için özel eğitmenler tuttuklarını, eğitimlerine yardım etmeye devam edeceklerini ve liseden mezun olduktan sonra da okumak istemeleri durumda kullanımlarına hazır bir fonun oluşturulacağını söylüyor.
...
rubina ise kendisini çoktan işin büyüsüne kaptırmış: "freida pinto gibi bir yıldız olmak istiyorum," diyor. "danny amcadan beni londra'ya götürmesini ve daha çok filmde oynamamı sağlamasını istedim."

gerçekten ikircikli konu: bu çocuklar sömürüldü mü, yoksa kendi standartlarına göre iyi para mı kazandılar? yapımcılar ellerinden geleni yaptılar ve aileler domuzdan biraz daha mı kıl koparmaya çalışıyor? bilemiyor insan. iki tarafın da haklı olduğu yerler olabilir. biz de bu tartışmanın yargıcı değiliz. zaten bunun filmi o kadar da yaralamaması gerektiğini düşünebiliriz. ama düşünüyorum da, dün o küçük çocukları dünyanın en büyük partisinde görünce içinizde bir şeyler kıpırdamadı mı sizin de?

No comments:

Post a Comment