Festival bitti, notlar bitmedi (bitmek üzere!). Burada, festivalde izlediğim "yeni" filmlere dair son yorumlarım olacak. Son planım, "Gömülü Hazineler" bölümündeki filmleri yazmak.
Festival günlükleri (1. bölüm) (2. bölüm) (3. bölüm)
Toz Bezi (Ahu Öztürk)
Festival günlükleri (1. bölüm) (2. bölüm) (3. bölüm)
Toz Bezi (Ahu Öztürk)
Ulusal Yarışmada en iyi film ödülünü kazanan “Toz Bezi,” İstanbul’da tutunmaya çalışan iki tane temizlikçi kadının hikayesini anlatıyor. Birbirine zıt karakterdeki iki karakteriyle dramın içine mizahı da ekleyen ve karasını birazcık hafifleten film, süresi ilerledikçe gittikçe çıkışsız bir noktaya gidiyor. Temelde maddi problemler gördüğümüz, ama sosyal ve politik bir çıkmazın içinde olduğumuz da aşikar. “Toz Bezi” duygu sömürüsü yapmayan ve kolay çözümler sunmayan iyi bir dram. Diğer yerli filmleri izlemediğim için yorum yapamayacağım ama aldığı ödül içime sindi diyebilirim.
Gökdelen (High-Rise, Ben
Wheatley)
Son yılların formda Britanyalı
yönetmenlerinden Ben Wheatley, muhteşem bir kadroyla, JG Ballard uyarlaması
çekiyor. Jackpot! O kadar da değil. Devasa gökdelenlerde yaşanan absürd bir
distopyayı anlatışıyla aslında şu ana çok da uzak bir yere gitmiyor Wheatley.
Ama Ballard’ın dünyasında fren yok: Çatışmanın, şiddetin, seksin ve depresyonun
dozu sürekli artıyor. Filmin dünyasına girerseniz çok eğlenmeniz ve Ballard’ın sınıf ayrımına dair
alegorisinden keyif almanız mümkün. Ancak Wheatley, filmin ikinci yarısında size
o dünyadan atmak için fazlasıyla çaba sarf ediyor. Yarattığı karmaşada
kaybolmanız işten değil. Ben de ilk yarıda keyifle “başyapıt geliyor” diye
koltuğumda yayılırken ikinci yarıdaki o karmaşada başı dönen ve bu filmi kaçmış
bir fırsat olarak görenlerdenim.
Yılanın Kucağında (El Abrazo de
la Serpiente, Ciro Guerra)
Daha iki ay önce Kolombiya adına En
İyi Yabancı Film Oscar’ı için yarışan “Yılanın Kucağında,” iki akademisyeni
Amazonlar’a gönderiyor ve bir şamanın eline teslim ediyor. Sonrasında bu
karşılaşma, “Karanlığın Yüreği”ni anımsatan bir çatışma sunuyor “Yılanın
Kucağında.” “Medeni” olan ve olmayan, “ilkel” olan ve olmayan, “doğal” olan ve
olmayan… Temposuyla taviz vermeyen, görsel olarak insanın zihnine kazınan,
sıradışı bir film. Çok yoğun ve zorlayıcı da olsa, katılmanızda fayda olan bir
yolculuk, bir tecrübe.
Ağabeylerimin Bana Öğrettiği
Şarkılar (Songs My Brothers Taught Me, Chloe Zhao)
Alkolün yasak olduğu, tek katlı
evlerin ve geniş boş alanların bulunduğu ve erkeklerin birden fazla kadınla
evlendiği bir kasaba. Başka bir Amerika bu filmde gördüğümüz. Amerikan
yerlilerinin özerk bölgesi Pine Ridge’de geçiyor film. Kameranın odağında bir
abi ve kız kardeşi var. Abinin hayali, sevdiği kızla birlikte Los Angeles’a
gitmek. Kızın derdi ise abisinden kopacak olmak. Küçük ama sıcak ve gerçekçi
bir öykü izlediğimiz. Evet, Amerikan bağımsız sineması bu tip hikayelerde
uzmanlaştı, ama bu filmde, daha önce görmediğimiz bir dünyada olmanın etkisi de
var. Çok iddialı, yeri yerinden oynatan bir film değil belki ama izlediğinize mutlu
olacağınız bir film.
Seni Seviyorum Hedi (Inhebek
Hedi, Mohamed Ben Attia)
Hayatımda kaç Tunus filmi
bilmiyorum ama aynı 12 saat içinde “Hedi” ve “Tam Gözlerimi Açarken”i izlemek ilginç
oldu. Berlin’den En İyi İlk Film ve En İyi Erkek Oyuncu ödülleriyle dönen film,
içine kapanık, hiçbir zaman ailesinin sözünden çıkmamış, ama ne yaptıysa da
başarılı abi kadar göze girememiş Hedi’yi anlatıyor. Düğününe birkaç gün var ve
Hedi belki de hayatında ilk defa içinden geleni yapmaya karar veriyor. Aldığı
ödülleri hak ettiğini düşündüm. İyi film. Biraz da birkaç yıl önce izlediğimiz,
dostum Can Kılcıoğlu’nun filmi “Karnaval”ın Alis’i ile Hedi’nin aynı kişi
olduğunu da düşünmedim değil!
Vahşi (Wild, Nicolette Krebitz)
Mayınlı Bölge, her sene hevesle
daldığım bir bölüm. Kimi zaman yorucu veya zorlayıcı da olsa, insanın kendini test
etmesi, sınırlarını zorlaması açısından önemli buluyorum. “Vahşi” de bu senenin
en ilgi çeken filmlerindendi. Bir kadının karşılaştığı kurtla ilişki kurmaya
başlaması, nereden baksanız ilginç bir film. Hikayenin ilerleyişinin
sürprizlerini bozacak değilim, ama yer yer korkarak, yer yer anlamaya çalışarak
izlediğiniz, bir garip zooseksüel (!) filmi bu. İyi mi? Kesinlikle. Her zevke
göre mi? Asla. Sanatın biraz rahatsız edici, yorucu olmasını istiyorsanız o
zaman tamam.
Yeraltı Kokusu (Underground Fragrance, Pengfei)
Biraz Tsai Ming Liang havası taşıyan bir Çin filmi. Elbette onun daha tempolusu. Görme yetisini kaybeden bir oğlan ile erotik danslar yaptığı gece kulübünden kurtulup normal bir hayata geçmeye çalışan kızın sıradışı ilişkisini anlatıyor film. Ancak yaşadıkları yer, yerin altında bir apartman. Yaşam ve çalışma koşullarıyla belirgin bir politik ton da içeren, hafif melankolik bir film. Yan öykülerden horozlu teyzeye dikkat!
Yolculuk (Viaje, Paz Fabrega)
Hayatımda hiç Kosta Rika filmi
izledim mi, bilmiyorum. Bu küçük, kısa aşk filmi (belki de aşk yerine romans
demek gerekiyor), şehirde bir partide başlayıp kırsalda biten bir Latin “Before
Sunrise”ı sayılabilir. Doğal ve keyifli diyaloglar, en eğlencelisinden en
mahremine kadar yeni tanışan iki gencin romansına dair gerçekçi detaylar ve şık
siyah-beyaz sinematografisiyle tatlı bir film. Yolculuk (Viaje, Paz Fabrega)
Nice cover. It looks really cool! Panama City Beach
ReplyDelete