
geçen ay nme için lady gaga ile görüşen (ve bence dünyanın en iyi rock röportajcısı olan) peter robinson bu çok zor dengeyi tutturdu. bir fırsatını bulup mutlaka okuyun (nme dergi konularını internet sitesine koymuyor, ama web üzerinde yazıyı paylaşmış bir hayırsever bulma ihtimaliniz yüksek). robinson, röportajı yaptıkları yer olan las vegas'ı anlatarak başlıyor. tepeden inerken kayalıkların gözünüze çarptığı, çöl ortasına kurulmuş bu parlak ışıklar kentinin içine girdiğinizde gördüğünüz gerçek yüzünü anlatıyor: fark ediyorsunuz ki onlar gerçek değil, o kayalıklar aslında kartondan. las vegas'ta bir konser öncesi sekiz saat geçirdiği lady gaga'nın da ne kadar gerçek olduğunu araştırıyor robinson. karşısında bulduğu kadın "born this way"in "express yourself"e benzediğini (robinson'ın "insanlar sen yapmışsan kesin bilerek yapmışsındır diye düşünüyorlar") söyleyenlerin baskısı karşısında kırılıveren küçük bir kız oluyor. röportaj sırasında ağlıyor, birden kendisini toparlayıp sinirle "sizin bunu düşünecek kadar aptal olduğunuzu düşünecek kadar aptal değilim" gibi tuhaf bir zincirleme önerme yapıyor, öfkeyle. bir yandan kendisinin bir imajlar toplamından ibaret olduğunu reddedip "şu anda her şeyimi yırtıp atıp, bir piyano başında bir şarkı söyleyip yine aklını başından alabilirim" diyor, diğer taraftan medya üzerine çok geldiği için mtv ödül töreninde kendi ölümünü sahneye koyarak "onlara istediklerini verirsem beni serbest bırakacaklarını düşündüm" açıklamasını yapıyor. lady gaga'nın nihai iddiası bu: sanatını hayatı yapmak. sahnede, albümlerinde gösterdiği kişi olmak.
david bowie'nin ziggy stardust'ta tasarladığı türden cinsiyetler üstü, muhtemelen dünyaya uzaydan inmiş bir meta-insan, sanatıyla ve söyledikleriyle dünyaya hükmedebilen bir karakter: lady gaga'nın olmak istediği şey bu. dışarıda 25 yaşındaki stefani germanotta, sahnede gaga değil. günlük hayattaki halini sahneye taşıyanların aksine, sahnedeki halini hayatına taşıyor. bu çok büyük bir iddia. hele amacınız "insanlık tarihinde kültürel olarak bir dönüm noktası" oluşturmaksa aklınıza getirmeyin bile. 7 gün 24 saat rol yapamazsınız, yorulur, bitap düşersiniz.

tüm yoruculuğuna, hiçbir anında yeni bir şey vaadetmemesine karşın "born this way" aslında iyi bir pop albümü olarak anılabilirdi. diyelim ki, 2011'in en iyi üç pop albümünden birisi olacak. veya robyn'inkiler kadar, (mainstream'den seçersek) rihanna'yla katy perry'nin en formda halleri kadar iyi. ama lady gaga'nın çıtası orası değil. bowie'nin, the beatles'ın, elvis'in, madonna'nın yarattığı kültürel etkiyi kendi başına yaratmak istiyor. bundan 100 yıl sonra ansiklopedilerde bugünlere tarihsel, kültürel, sosyolojik olarak en fazla (belki de tek) şekil vermiş insan olmak istiyor. bu, sadece müzikle becerilebilecek bir şey değil. sadece müzikle becerilecek bir şey olsa da, elindeki materyal, hatta belki de sahip olduğu yetenek buna yetecek düzeyde değil. hırslı sanatçıları her daim severim ama bu, lady gaga'yı tüketecek kadar yoğun bir arzu. "born this way" (kırmakta olduğu tüm siber-rekorlara karşın) ilerlediği yolda istediği etkiyi yaratacak sanat eseri değil. dahası, ileride daha iyisini yapacağına dair umut besleten bir iş de değil.
olsa olsa görkemli bir kaybediş. ve zorunlu bir sıradanlaşma.
Çok güzel bir yazı olmuş, eline sağlık. Diyecek başka şey bulamadım.
ReplyDelete