Sunday, June 26, 2011

Best of 2000's & Best of 18-28 (Final Part)

2000'lerin en iyi albümleri listemin sonuna geldik.. ilk bölümünü şubatta yayınladığımı düşünecek olursak biraz tembellik yaptığımı söyleyebiliriz ama hızlı olmak neden her zaman iyi bir şey olsun ki..

son 90 albümü üç parçada (71-100 , 41-70 , 11-40) yayınlamıştım, listenin zirvesindeki ilk on albüm aşağıda..



10 - The Shins - Oh, Inverted World (2001)

2000'ler lo-fi indie rock'ını tanımlayan albümlerin başında gelir "oh, inverted world" muhtemelen.. daha ilk dinleyişinizde "ne tatlı bir albüm bu" diyeceğiniz, sonrasında ise derinlerine inmek isteyeceğiniz, indikçe de katman katman farklı güzelliklerle karşılaşacağınız bir albüm.. "new slang"in sakin muhteşemliğinden bahsetmeye zaten gerek yok ama ben "girl on the wing"i de bir o kadar severim.. james mercer'ın the shins'e ara vererek daha vasat işlerle yoluna devam etmeye karar vermesi büyük talihsizlik gerçekten de..



9 - The National - Boxer (2007)

2007'nin en iyisiydi "boxer".. grubun önceki albümlerindeki tüm güzellikleri alıp uçlarından biraz yontarak ve farklı yeni güzellikler ekleyerek "new york'un tindersticks'i" sıfatına layık görülür oldular bu albümle.. hangi birini saymalı bilmiyorum, "brainy", "fake empire", "slow show", "mistaken for strangers", "ada".. 2007'deki istanbul konserlerinde biz dünyalıların arasına inip şarkıları bizimle söylemelerini unutmam mümkün değil..




8 - Beach House - Devotion (2008)

2008'in en iyi albümü ise "devotion"dı.. insanı sımsıcak saran buz gibi bir albüm.. "cinli perili" demişim 3 yıl önceki yazımda.. başka hiçbir şeye benzemeyen müthiş şarkılardan oluşan bir yaratık bu.. "heart of chambers" ve "gila" en sevdiklerim..



7 - Morrissey - You are the Quarry (2004)

efsanenin yeniden doğuşuydu "you are the quarry" (ya da "morrissey, you are the quarry").. herkes ondan ümidi kesmeye başlamışken o tam da kendisine yakışır bir şatafatla döndü 2004'te.. her şey vardı albümde, apaçık politik göndermeler ("america is not the world", "irish blood, english heart"), moz usulü hastalıklı romantizm ("let me kiss you"), insanlığa ve toplumsallığa sataşmalar ("I have forgiven jesus", "how could anybody possibly know how i feel?").. seviyoruz seni garip adam..



6 - The Stills - Logic will Break Your Heart (2003)

kanada'nın 2000'li yıllarda indie rock'a katkıları tartışılmaz.. the stills da montreal'li neferlerden biriydi, geçtiğimiz aylarda dağıldıklarını açıklayana kadar.. ilk albümleri "logic.." taze, eğlenceli, enerjik ve oldukça da hisli bir albümdü.. "changes are no good", "love and death", "fevered", "lola stars and stripes" gibi güzellerin yanında "still in love song" gibi bir hit'i de barındırıyordu içinde..



5 - My Morning Jacket - Z (2005)

"Z" 2005'in en iyisiydi kuşkusuz.. önceki albümlerinden göcür göcür gitarlarına aşina olduğumuz my morning jacket bu albümde çok farklı bir çizgideydi.. daha "clean" gitarlar , bol bol synth, yer yer funk havaları.. ince ince işlenmiş bir albümdü "z", her ayrıntısı düşünülmüş bir bütündü ama yine de içine girmesi, bir çırpıda sevmesi oldukça kolaydı.. "lay low", "anytime", "what a wonderful man", "off the record" ve albümü dumanlı bir şekilde kapatan "dondante" en iyilerdi.. sonraki iki albümde denemelere, arayışlara devam etti bu çılgın rockerlar ama ikisi de "z"nin mükemmelliğinden oldukça uzak kaldı..



4 - Doves - The Last Broadcast (2002)

Doves'un fikirlerle, ilhamla dolu olduğu yıllardı.. ingiltere'nin en yaratıcı ve yetkin müzisyenlerinden olan bu manchesterlı üçlünün şahane ilk albümlerinden sonra ne yapacağı, "lost souls"u nasıl aşacağı merakla bekleniyordu, onlarsa apayrı bir şey yaptılar.. bir "lost souls 2" yerine daha aydınlık, indie'nin biraz daha pop duyarlılığına kayan daha enerjik parçalardan oluşan, ama yine de buram buram doves kokan bir albümle çıktılar karşımıza.. the last broadcast'i en iyi tanımlayan ifadelerden biri bence "zamansızlık".. 2000'ler rockının tüm güzelliklerini bünyesinde barındırmasına rağmen yıllar yılı dinlenip hala taze kalabilen az sayıda albüm olsa gerek.. "there goes the fear", "m62 song", "pounding", "the last broadcast" ve "friday's dust" öne çıkanlar..



3 - British Sea Power - The Decline of British Sea Power (2003)

"insanın en çok kanını kaynatan albüm" kategorisi olsaydı eğer "the decline of british sea power" açık ara birinci gelirdi.. sabahları vitamin niyetine alıyorum ben bu albümü, güne zinde başlıyorum.. "carrion" ve "remember me" ile coşup zıplıyorum evin içinde, "fear of drowning" ile boğuluyorum, "lately" ile kıyıya vuruyorum.. bir daha bir benzeri yapılamayacak bu albümün, biliyorum.. normal şartlar altında pek de iyi olduğu söylenemeyecek 2008 istanbul konserleri, sahneye çıkıp "lately"yi Yan ile birlikte söylememle hayatımın en muhteşem deneyimlerinden bir olmuştu..



2 - Interpol - Turn on the Bright Lights (2002)

"turn on the bright lights" hakkında ne söylenebilir? oradan buradan esinlenilmiş, özenilmiş falan filan.. ne farkeder? "untitled"ın duru girişinden "obstacle 1"ın mükemmel kompozisyonuna, "nyc"nin rahatlığından "stella was a diver and she was always down"un tedirgin edici güzelliğine her yerinden zerafet akan bir albüm bu.. interpol'ün üniversite yıllarımın en karanlık dönemlerinde cure ve smiths'in yanında yerini almasını sağlayan albüm bu işte..



1 - Doves - Lost Souls (2000)

"lost souls" demiştik az önce.. işte burada.. mükemmel bir albüm olsa da "the last broadcast" benim için hiçbir zaman "lost souls"un yerini tutamadı.. doves'un da böyle bir hedefinin olduğunu sanmıyorum zaten.. bu albüm bir yerde grubun sub sub'dan doves'a evrilme sürecinin ürünlerinden oluşuyordu ve muhtemelen bu yüzden "the last broadcast"in bütünselliğine kıyasla daha eklektik bir yapıdaydı.

ilk iki şarkı "firesuite" ve "here it comes".. bir albüm açılışı bundan daha iyi olamaz.. hemen arkalarından gelen kırılgan "break me gently" ise karanlık tonu sürdüyor ama zemini pasif agresif "sea song"la birlikte yavaş yavaş daha aydınlık şarkılara hazırlıyor.. "rise"la yükselişe geçen iyimserlik albümün her yanını sarıyor bir anda, ta ki kederli dev "the man who told everything" gelene dek.. "the cedar room" tonu yine yumuşatıyor, albümün enerjisini yeniden toparlıyor ama 2000'lerin benim için en güzel albümü "reprise" ve "a house"un tatlı melankolisiyse sonlanıyor..

"lost souls"un mükemmel olmadığının farkında olduğumu tahmin etmişsinizdir.. ama öyle bir yeri var ki hayatımda, ilk sıradan başka bir yere koyamam onu..

tüm liste için geçerli bu.. en başta da dediğim gibi, bu albümlerin buradaki yerleri özünde tamamen benim onları dinlerken hissettiklerimle, o yıllarda yaşadıklarımla alakalı.. bunu "bu niye yok, bunun burda ne işi var" gibi serzenişlere karşı bir disclaimer olarak da okuyabilirsiniz arzu ederseniz..

liste bitti.. sevgiyle kalın, müzikle kalın..

fırat

No comments:

Post a Comment