rock'n coke'un 2009 versiyonundan özet görüntüler geçelim... bazı fotoğraflar oradan buradan, bazıları bizim objektiften. kısa kısa geçelim.
...
* perry farrell tam bir rock'n'roll piçi. bir an çığlığını atıp tepiniyor ve rockstarlığını gösteriyor, bir an iki elini açıp boynunu kırarak seyirciye gülümseyip zeki müren'in "beni siz yarattınız" bakışını atıyor. "türkiye'ye ilk gelişimiz. ülkenizle ilgili bilgilerimiz bir filmden. hangisi biliyor musunuz? (seyirciden "midnight express" sesleri yükselir) sikeyim o filmi! burası harika! burada uyuşturucu yok, hırsızlık da yok!" diye bağırıp "been caught stealing"e girmeleri festivalin doruk noktalarındandı.
...
* dave navarro ise kendi havasında. nasıl olsa adam doğuştan cool, çaba sarf etmesine gerek yok. bir meslektaşımızın kendisiyle kaçamağı fısıltı gazetesinin en popüler gündem maddesiydi hafta sonu boyunca.
...* artık bu muhabbetler azaldı ama eskiden olsa "duman neden jane's addiction'dan önce değil?" diye sorulurdu. artık anlaşılıyor galiba. galatasaray'ın kaptanının harry kewell değil de arda turan olması gibi, "taş yerinde ağırdır" gibi bir durum işte. kaan tangöze her zamanki alçakgönüllüğüyle "sağolun, çok baba gruplar var bugün, bizi mahçup etmediniz" dedi, o mahçubiyet işte tam da buna işaret ediyordu, seyirci sahip çıkmasa o sorular ayyuka çıkabilirdi. ama duman'ın öyle bir etkisi var ki izleyici üzerinde, değil jane's addiction veya nine inch nails, beatles bile çalsa bu kadar coşku yaratamaz. hak etmediklerini söyleyemem, ama kişisel görüşün ötesinde, duman artık çağdaşlarıyla falan kıyaslanmayı aşmış, türk rock tarihinde sadece mfö ile kıyaslanabilecek bir konuma gelmiş kitlesi üzerindeki etkisiyle.
...
* "her şeyi yak"ın arasındaki bir kuple "billie jean" muhteşemdi. yüreklerine sağlık.
...* nine inch nails'i ikinci izleyişim oldu. büyük hayranları değilim ama trent reznor sahnede çok etkileyici bir adam. klişe değil, gerçekten şarkıyı yaşıyor, ter döküyor. diyaloglarla müziğinin etkisini azaltmıyor.
...* the prodigy'nin son dönemiyle aram iyi değil, buralarda da epeyi sert bir şeyler yazmıştım. "invaders must die"la ilgili fikirlerim baki. ama cumartesi gecesi öyle bir performans çıkarttı ki the prodigy, neden hala dünyanın en büyük gruplarından birisi olduğunu gösterdi. keith flint ve maxim'in seyirciyi avuçlarına alışı, liam howlett denen dehanın yazdığı beat'lerin binlerce insanı hala dans ettirişi kolay tarif edilir şeyler değil. "breathe," "poison" gibi şarkılardaki toplu delilik de öyle. ama hepsi bir yana, "smack my bitch up"taki patlamaydı. maxim'in tüm rock'n coke'u oturtup aynı anda zıplatması türkiye'nin gördüğü en muhteşem konser anlarından birisiydi mutlaka. benim için rock'n coke'un yıldızıydı the prodigy.
...
* pazar günü cold war kids keyifli olmasına karşın beklediğimden daha az iz bıraktı. bu manada bir önceki günkü howling bells daha etkileyiciydi. itiraf edeyim, ikinci albümleri "radio wars"u hala dinlemedim ama "blessed night," "low happening" ve "setting sun"lı ilk albümlerine bayılıyorum.
... * hayko cepkin'in rock'n coke performanslarına verdiği özel önem takdire şayan, ama "sadece 5 dakika kaldı" diye intro'su yapılan bir performansın çok daha etkileyici başlamasını beklerdim. ayrıca her iki albümündeki samimiyetini ve yaptığı bazı işleri çok beğensem de, hayko'nun live sound'unun çok başarısız olduğunu düşünüyorum. bu kadar teatral bir şov yapılmaya çalışırken sound'un bunun geride kalması cepkin'in başarısını azaltıyor. yaptığı işe bu kadar saygı duyan bir adam olarak buna mutlaka eğilecektir.
...* manga-cartel, yani carma da beklenen isimlerdendi. manga'nın ikinci albümünün abartıldığını ve iyice arabeskleşen vocal line'larının grubun gücünü azalttığını düşünenlerdenim. cartel'le birlikte grubun olması gereken yere daha yaklaştığını düşündüm, daha keskin, daha sert, daha agresif. "cartel" performansı şüphesiz 1995'i yaşamış olanlar için ayrı etkileyiciydi, ama grubun yeni şarkısının beklediğim vuruculukta olmadığını belirtmeliyim. iki tarafın da heyecanına bakılırsa carma projesi (ki öyle görünüyor) birlikte daha enteresan işler çıkaracak gibi.
...* razorlight "back to the start"la başladı, "in the morning," "stumble and fall," "vice" derken bütün bombaları patlattı. favori razorlight şarkım "who needs love"ı ise duymak istemezdim, "come on andy!" diyemedikten sonra "who needs love" neye yarar? (buraya üzgün smiley) johnny borrell "bu benim ilk albümümden" diyecek kadar megaloman bir adam, o yüzden ingiltere'deki kitlesine nasıl çalıyorsa burada da o rock'n'roll star'lığı tasladı. üç yıl önce bu hatayı kasabian da yapmıştı, bu yüzden de iz bırakmadan gitmişlerdi.
...
* halbuki kaiser chiefs bunun tam tersi. muhteşem frontman ricky wilson tam anlamıyla terinin son damlasına kadar enerjisini vererek izleyicilerin hayranlığını hak ederek kazandı. eminim o gece ilk defa kaiser chiefs dinleyen yüzlerce linkin park hayranı vardı ve kaiser'lerin muhteşem hook'larının, nefis sahne enerjisinin etkisiyle tavlandılar. geçen sene rockwerchter'de izlediğim günden beri söylüyorum, kaiser chiefs dünyanın en iyi sahne gruplarından birisi. bu yüzden şovu çalmaları beni şaşırtmadı. her sene gelsinler, her sene festivale damgasını vurur bunlar.
...
* seversiniz sevmezsiniz ama linkin park gibi gruplar rock'a şart. binlerce kişiye söyletilecek nakaratları, duyunca zıplatacak groove'ları birilerinin yazması lazım. "in the end," "breaking the habit," "one step closer," belki de 2000'lerde mainstream'i en bariz iğfal eden metal şarkıları. tabii son albümle birlikte gelen u2'laşma ayrı konu, "shadow of the day"in bu kadar "with or without you" olduğunu albümü dinlediğimde fark etmemiştim.
...* linkin park'tan sonra ufak sahnede çalmasının etkisiyle santigold'u izleyen bin kişi ya kalmıştı ya kalmamıştı. üzerine biraz gecikmeyle beraber enerjiler azalıyordu ki, "you'll find a way" ve "l.e.s. artistes" arka arkaya patlayınca durumu lehine çevirdi santi. kısaltılmış versiyonlarını çaldığı şarkılarıyla 35 dakikanın biraz üstünde çaldı ama, yine tat verdi. son şarkısında sahneye çağırdığı seyircilerin coşkusu iyiydi de, elemanların birisi dozu kaçırdı sanki.
...* chipsticks tam bir şeytan icadı! çubukta kızartılmış kocaman bir patates, tam bir yağ bombası! lansmanı için rock'n coke'u seçmiş olmaları isabet oldu. herkesin elindeydi, ve tadı da patates-tuz-yağ üçlüsünü sevenler için cennetten çıkmaydı.
...* ve ayrıca, festivalin yıldızlarından, adına şimdiden ekşi sözlük'te başlık açılmış olan gelinlikli kız! kendisi festivalin unofficial yıldızı olmuş, eh çabalamış, düşünmüş taşınmış, hak etmiş demek ki bu ünü. tebrik ederiz. rock festivali bir yanıyla kimsenin kimseye karışmadığı, dolayısıyla "dışarıdaki dünyada" yapamadığınız şeyleri yapabileceğiniz bir yerdir. imajınıza kafa yorarsınız isterseniz, belki özgür, belki özel hissetmenize yarar. bir yanıyla siz de rockstar gibi hissedebilirsiniz orada. böyle fırsatlar ele her zaman geçmez, kullanana saygıda kusur etmem. (eh, bir dergi, bir de televizyonun bizle röportaj yaptığını da eklemezsem çatlarım, kendimce bu "geçici rockstarlık" mevkiinden nemalanmıyor değilim)
...* harika bir line-up, tartışmalı bir mekan (rahat ulaşım, küçük alan, ayak yakan asfalt). altı rock'n coke arasında nereye koyabilirim bilmesem de, harika bir festivaldi, onu biliyorum.
No comments:
Post a Comment