Ali Güler imzalı bu kare Salon İKSV'nin facebook sayfasından alındı.
Dün Dilettante'ye girmeden önce "Bu New York'a, yaşadığım yere bir çeşit aşk mektubu," dedi Annie Clark, onu bildiğimiz mahlasıyla St. Vincent. "Çok güzeldir ama çok da yorucudur, sizi yerden yere çalabilir." Aynı İstanbul! Bu ülke zaten yorucu, ama İstanbul, biraz daha fazla emek istiyor. Her anı için savaşmak gerekiyor, pahalılığına, trafiğine, asık yüzlerle ve hızlı hızlı yürüyen kalabalığına, bir anda patlayabilecek olan şiddet ihtimaline, profesyonel bir zevksizlik olarak anlatılanilecel bir estetik anlayışla tahrip edilmesine ve daha birçok şeyine alışmak zor. Ama güzel işte namussuz. Bırakamıyorsun. Arada bir de güzel konserler, güzel festivaller, güzel mekanlar, güzel yemekler ve güzel insanlar görünce ödülünü almış gibi hissediyorsun.
Dün gece Salon İKSV'deki St. Vincent konseri böyle bir ödüldü. "Marry Me"den beri takip etsem de kendisini, son albümü "Strange Mercy"ye kadar bir hayranlık haline getirmemiştim kendisine olan ilgimi. Ama ilk iki albümdeki art rock veya chamber rock (şu anda türettim) havalarını son kaydında sertleştirmesi çok hoşuma gitmişti ve sanırım ilk defa yılın en iyi albümleri listemde kendisine yer vermiştim (ne de önemli bir başarı kendisi adına). Sadece ben de değildim, pek çok yıl sonu listesinde kendisine hatırı sayılır yerler kapmıştı. İşte böyle bir ismi, böyle "popüler" olduğu bir zamanda İstanbul'da izleyebilmek büyük fırsattı. Ben de bu yüzden son haftalardaki yoğun konser trafiği içerisinde en çok St. Vincent için heyecanlanmıştım.
Aslında gitaristliğiyle prim topluyor gibi görünse de, Annie Clark'ın müziğinde belirgin olan yan vokal melodilerinin değişkenliği. Eşliği zorlaştıran, olduğu yerde durmayan bir vokal akışı var. Bir parça Björk'ten etkilendiğini de düşünüyorum, tıpkı İzlandalı gibi cümlelerin vurgusunu kaydırıyor, dizeleri melodiyi bozacak şekilde yerleştiriyor. Bu yüzden şarkıları da farklı akıyor. Dört dakikalık hap şarkılarının bile kolay hazmedilmemesi bundan.
Sahnede çok güzel çalıyor ve çok güzel duruyor Clark. Albümündeki enerjinin birkaç katı üzerine çıkıyor (tempo anlamında değil, yarattığı yoğunluk anlamında). Enerjinin tavana vurduğu an ise (yanılmıyorsam "The Party" sırasında) seyircilerin arasına fırlaması, yardığı kalabalığın arasında kendini bir oraya bir buraya vurması, gitarını da temizinden pataklaması harikaydı. Hep söylerim, gitarına ayakkabısına davrandığından daha kibar davranmamalıdır bir müzisyen.
Neticede güzel bir akşama mükemmel bir final oldu. Yine gelsin, yine gidelim, yine büyülenelim.
No comments:
Post a Comment