Jean Dujardin benim Oscar'larımın ardından teselliyi George Clooney'de ararken... Malum, Oscar'lar dağılıyor bu gece, Amerikan sinema endüstrisinin en önemli günü. Yine bolca mutluluk, bolca sahte gülücük, bolca hayal kırıklığı olacak sahnede ve ekran başında.
Ben tahminlerimi Yazıhane'de kaleme aldım. Burada ne yazık ki çeşitli sebeplerden 2011'in en iyi filmlerini derleyemedim. E o zaman ben de kendi adaylarımı belirleyeyim, kendi ödüllerimi vereyim dedim. Akademi'nin sınırlarına ve adaylarına bağımsız kalmadan ve yılın en sevdiğim filmlerini "ödüllendirmek" istedim. Olur da 2011 sonunda yılın en iyilerini benden bekleyen varsa (çok iyimser bir insanımdır) böyle toparlamış oluruz, 2011 filmlerini böyle değerlendirmiş olayım dedim.
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Christopher Plummer (Beginners), Jonah Hill (Moneyball), Max Von Sydow (Extremely Loud and Incredibly Close), Colin Firth (Tinker Tailor Soldier Spy), Viggo Mortensen (A Dangerous Method)
Kazanan: Jonah Hill
Plummer nadir görülmüş biçimde bu yıl kazanabileceği tüm ödülleri topladı. "Beginners" gerçekten kalp kıran ve yolun sonuna yaklaşmış bir aktör için uygun "hayatının sonbaharında cinsel kimliğini keşfetmiş adam" rolüyle Plummer'ı yıldızlaştıran çok güzel bir film. Ama Jonah Hill'in "Moneyball"daki sınıf atlayışı, artık ciddiye alınması gereken adam ligine çıkışı etkileyici. Ben Oscar'larımı vefa üzerine vermediğim için Hill galip.
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Octavia Spencer (The Help), Melissa McCarthy (Bridesmaids), Jessica Chastain (The Tree of Life), Carey Mulligan (Shame), Marion Cotillard (Midnight in Paris)
Kazanan: Jessica Chastain
Chastain'ın bu yılın en parlak filmlerinden üçünde oynamış olması, dahası "Coriolanus" ve "The Debt"te de boy göstermesi, onu 1978 ve 1979 yılında sadece 13 aylık bir süre içinde "The Deer Hunter," "Manhattan" ve "Kramer vs. Kramer"de oynamış olan Meryl Streep'in çıkışına benzetiliyor. "The Tree of Life"ta Malick'in onu resmedişi zarafetin tanımı gibiydi adeta. Çok zengin bir aday grubu arasından ödülüm ona - ve çıkışına.
Yabancı Film: Jodái-e Náder az Simin (Bir Ayrılık), Le Gamin Au Velo (Bisikletli Çocuk), Bir Zamanlar Anadolu'da, Le Quattro Volte (Dört Defa), A Torinói ló (Torino Atı)
Kazanan: Beş müthiş film var bu kategoride, gönül her birinin daha çok ödüle boğulmasından yana (Gerçi her biri Cannes ve Berlin'de hak ettikleri ödülleri topladılar). İran'dan gelen müthiş "Bir Ayrılık" çok yönlü çalışılmış incelikli senaryosu sayesinde diğerlerinden biraz daha öne çıkıyor, belki "Dört Ay, Üç Hafta, İki Gün"deki gibi her izleyeni çarpabilecek kadar "evrensel" bir iş olmasının da payıyla.
Sanat Yönetmeni: Hugo, The Artist, Midnight in Paris, A Dangerous Method, The Help
Kazanan: Anne Seibel ve Hélène Dubreuil (Midnight in Paris)
Woody Allen'ın 1920'ler ve günümüz arasındaki geniş bir zaman diliminde git-gelleri olan Paris fantazyası özellikle nefis setleriyle de akılda kalıyordu. Oscar haklarıdır.
Görüntü Yönetmeni: Hugo, The Tree of Life, The Artist, Melancholia, Midnight in Paris
Kazanan: Emmanuel Lubezki (The Tree of Life)
Gerçekten "güzel" kelimesini sonuna kadar hak eden nefis görüntü çalışmaları bunlar. Ama benim için "The Tree of Life"ın kanat takmış ve yerden yarım metre yukarıda salınan kamerası, muhteşem renkleri ve filmin evrenin başından 1950'ler Teksas'ına kadar gidip gelişine kadar ne izleyiciyi ne de tutarlılığını kaybetmeyişiyle muhteşem bir iş.
Kurgu: Hugo, We Need To Talk About Kevin, Drive, Moneyball, The Artist
Kazanan: Joe Bini (We Need To Talk About Kevin)
"We Need To Talk About Kevin" gerçek bir kurgu şaheseri. Aslında takibi çok zor olabilecek bir stile sahip olmasına karşın izleyeni diken üzerinde tutmayı başaran Lynne Ramsay'in en büyük yardımcısı da o kurgu ustalığı zaten.
Müzik: Ludovic Bource (The Artist), Alberto Iglesias (Tinker Tailor Soldier Spy), Cliff Martinez (Drive), Alexandre Desplat (Extremely Loud and Incredibly Close), Howard Shore (Hugo)
Kazanan: Cliff Martinez
"The Artist"te sessiz bir filmin sesi olan Ludovic Bource muhtemelen bu akşam emeğinin karşılığını hakkıyla alacak. Ama kariyer çizgisi Red Hot Chili Peppers ve Lydia Lunch'la bile kesişen Cliff Martinez'in "Drive" gibi "sesli" bir filme damga vuruşu da etkileyiciydi. Kişisel zevkler sayesinde kazanan o, yani 2010'ların Angelo Badalamenti'si.
Özgün Senaryo: The Artist, 50/50, Bridesmaids, Midnight in Paris, Jodái-e Náder az Simin
Kazanan: Annie Mumolo ve Kristen Wiig (Bridesmaids)
Hollywood'da kadının resmediliş biçimini kökünden sarsan film olması bile bu senaryonun benim Oscar'ımı kapması için yeterli. Sadece kadınların da altına yapabildiklerini gösterdiği için değil! Hollywood komedi filmlerindeki tuhaf karakterlerin aslında neden ve nasıl o kadar "tuhaf" olabildiklerini bugüne kadar kimse açıklamamıştı. Wiig ve Mumolo sadece bunu yaptıkları için bile övgüye, ödüle boğulmalı. Ama kadın rekabeti, zaafları, hırsları, erdemleri, geyiklerini de hem en komik, hem de en gerçekçi şekilde yansıtabildikleri için de diyebilirsiniz isterseniz. Başka hangi Hollywood filminde iki kadın yemek masasında erkeklerin sevişirken "penislerini kadınların yüzlerine sokup durduklarını" konuşur ki?
Uyarlama Senaryo: Hugo, Moneyball, The Descendants, Tinker Tailor Soldier Spy, We Need To Talk About Kevin
Kazanan: Alexander Payne, Nat Faxon ve Jim Rash (The Descendants)
Payne'in filmlerinde en güzel şey her şeyin çok zahmetsiz görünmesidir. Herkes çok insani, olaylar çok doğal, hisler çok abartısızdır. Bunda filme konu olan romanı böylesine incelikle uyarlamalarının da payı var.
En İyi Kadın Oyuncu: Michelle Williams (My Week With Marilyn), Kristen Wiig (Bridesmaids), Kirsten Dunst (Melancholia), Tilda Swinton (We Need To Talk About Kevin), Jessica Chastain (Take Shelter), Berenice Bejo (The Artist)
Kazanan: Tilda Swinton
Her biri çok çarpıcı rollerle karşımıza çıkan bu kadınların arasında Tilda Swinton, içinde olduğu filmin ağırlığını tek başına yüklenişiyle öne çıkıyor. O film onsuz asla böyle olmazdı.
En İyi Erkek Oyuncu: Jean Dujardin (The Artist), Michael Fassbender (Shame), Brad Pitt (Moneyball), Ryan Gosling (Drive), Joseph Gordon-Levitt (50/50), Michael Shannon (Take Shelter)
Kazanan: Brad Pitt
Birbirinden muhteşem performansların arasında Billy Beane'e Aaron Sorkin'in imzası olan gevezelik ve sempatik bir ukalalık katan Brad Pitt ışıl ışıl parlıyor. Neredeyse 20 yıldır istikrarlı olarak Hollywood'un en iyi performanslar veren aktörü olmasına rağmen hiç kazanamamış olması artık onun değil, Akademi'nin ayıbı. Brad Pitt, "Moneyball"la bu akşam sevinir mi bilmiyorum ama benim ödülüm ona. Filmi izlediğimden beri çay içtiğim kağıt bardakları boşaldıktan sonra bile elimden düşürmüyorsam, Pitt'in Beane yorumundandır.
En İyi Yönetmen: Michel Hazanavicius, Martin Scorsese, Lynne Ramsay, Nicolas Winding Refn, Terence Malick
Kazanan: Lynne Ramsay (We Need To Talk About Kevin)
Hazanavicius ve Scorsese'in sinemanın ilk yıllarına saygı duruşları belki de 2011'in sinemasal özeti gibiydi. Refn'in "Drive"daki stilize işinin de dışarıda bırakılmasına gönlüm razı olamıyor. Terence Malick de son dönemin yükselen değeri "meditasyon film" anlayışının ABD'deki en büyük işine imza atışıyla zaten övgüyü hak ediyor. Ama kazanan çok belalı bir konuyu müthiş stilize anlatımla sunabilen Ramsay. Her sahnesine imzasını koymuş adeta Ramsay, kurgusundan renk kullanımına, oyunculuğundan ses örgüsüne kadar sinemasının her unsuruna öyle hakim ki, ödülü kapıyor.
En İyi Film: The Artist, Moneyball, The Tree of Life, We Need To Talk About Kevin, 50/50, The Descendants, Midnight in Paris, Bridesmaids, Drive, Jodái-e Náder az Simin, Hugo, Melancholia
Kazanan: The Artist
Hızımı alamayıp 12 film birden koydum listeye. Hiçbirisini de düşürmek istemedim. Nasıl olsa ödüller benim, keyif benim. Sanırım Oscar ile aynı düşündüğüm ender noktalardan birisi bu olacak, çünkü ben de kendi ödülümü "The Artist"e veriyorum. Çok sayıda iyi filmin gelip geçtiği, ama sanki her birinin ince kusurları ya da bir sebepten beni dibine kadar etkileyemediği bir yılda, "The Artist" uyandırdığı saf sinema, hatta saf Hollywood sevgisiyle benim kalbimi kazandı. Oscar'lara bu kadar güçlü girmeseydi herkesin büyük keyifle anacağı, ama şimdi bardağın boş tarafını görmeyi seçtiği bir film olarak görüyorum "The Artist"i. Dikkat ettiyseniz hiçbir dalda ödül vermediğim, ama her kategoride son beşe aday verebilen bir filmden bahsediyoruz. Sanırım benim için "The Artist"in büyüsü burada. Hiçbir unsurunun bir diğerini ezmediği, her kanalıyla kusursuz bir uyum içerisinde başlayıp biten ve hedefine eren bir film bu. Benim Oscar'ım da o yüzden "The Artist"e.