Monday, December 5, 2011
bir scorsese masalı: hugo
birkaç ay önce npr'daki pop kültür yayını monkeysee'de ebeveynlerin çocuklarına dinletebilecekleri müzikleri konuşuyorlardı. çocuklara göre yapılmış onca müziğin sonrasında stephen thompson şöyle bir şey söyledi: "aslında çocuklar için yapılmış şarkılar güzel, ama arada bir sizin dinlediğiniz şeyleri de sevdiklerini fark edeceksiniz." sevdiğiniz müziği çocuğunun da dinleyip sevmesi güzel bir hayaldir, zira eminim pek çok kişide "ya çocuğum dandik müzikleri seven birisi olursa?" korkusu vardır (ya da bunu benim gibi hasta bir azınlık hissediyordur, bilmiyorum).
bunun sinema versiyonu için, "hugo" ideal bir film. bence bir çocuğa sinema aşkını aşılamak için olabilecek en güzel yapıt. yanlış anlamayın, "hugo" ilk bakışta göründüğü üzere bir çocuk filmi değil. ama sadece yetişkinlere yönelik bir film, hiç değil. pek çoklarına göre yaşayan en büyük yönetmen olan martin scorsese imzalı "hugo," sinemayı seven, ama daha çok sinemaseverliği seven, bu sanata saygı duyanların aşık olacağı bir film. sinemaya saygı duruşu işini zaten martin scorsese'den iyi becerebilecek bir yönetmen yok dünyada. muhteşem "aviator"da filmin geçtiği on yıllara göre anlatım stilini, perdeyi boyadığı paletini değiştirmesi (50'leri anlatırken kullandığı technicolor renklerinin tadı hala gözümün damağındadır!) gibi mesela. bu filmde de bir fransız yönetmenin çekebileceği kadar fransız, spielberg dokunuşu kadar oyuncaklı, ama ancak kendisi kadar sinefil bir yönetmenin becerebileceği kadar sinematik bir film. ve eğer konusunu bilmeden yollanıyorsanız sinemaya, ilk yarısında çocuksu bir macera yaşattıktan sonra ikinci yarısında bambaşka bir yöne vites kırıyor ve sizi allak bullak ediyor.
öykü mükemmel, görsellik anlamında kesinlikle 3d'yi bugüne kadar en iyi kullanan film. ama en güzeli, scorsese'nin sinemaya duyduğu sevgiye tanıklık etme şansı. nasıl 1900'lerin başında sinemadaki insanlar üzerlerine gelen trenden kaçıyorlar, scorsese bu hissi 2011 yılında yaşatmak istiyor. 3d'ye sinemanın ilk günlerindeki bir yönetmenin bu büyülü medyuma yaklaştığı heyecanla yaklaşıyor. 3d'nin ihtiyacı olan şey gerçekten böyle bir filmdi, bu kesin. 3d şüphesiz hala eksikleri olan bir teknoloji, izleyende yarattığı başağrısı, taktığımız kara gözlüklerin ister istemez filmin rengini bir-iki ton koyulaştırması veya hala tüm salonların (hatta oturduğunuz koltuğun açısının) buna uygun olmaması gibi dezavantajları var. ama kaçınılmaz olarak ilerleme kaydedilecek bu teknik konular bir yana, 3 boyut kanadına asıl can verecek olan yaratıcılar, sinemanın gerçek sahipleri olan yönetmenler. scorsese'in "hugo"su, şüphesiz laboratuvarlarda 3d'yi geliştirmek için çalışan yüzlerce teknisyenin yaptığından daha önemli bir hamle.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
Yorumunuzu beğeniyle okudum. Benim bloguma da beklerim :)
ReplyDeletehttp://cultcritics.blogspot.com/2011/12/hugo-cabret.html