
yani genelde iyi film ortalaması normal festivallerin çok üzerinde oluyor filmekimi'nde. bir de son birkaç yıldır getirilen film ve gösterim yapılan salon sayısının artmasıyla filmekimi bir haftalık sinema günleri deneyiminin ötesine geçmeye başladı. bu yılki program gerçekten de muazzam. haliyle dün lale kart sahiplerine çıkan biletlerin bugün tükenmeye yüz tuttuğu söylentilerine şaşırmamak lazım. eh, artık istanbul'da festival çılgınlığı da böyle bir şey. bin yıllık geyiği canlandırmam gerekirse, nisan ayında caddelerde uzun kuyruklar oluşturan, dört seansın tamamını dolduran "torino atı" vizyona girse kaç kişi tarafından izlenirdi derdiniz? ülkenin en büyük yönetmeninin cannes'dan ödülle dönmüş filminin boş salonlara oynadığını düşünürsek pek de umut yok! komik bir şekilde festivallerde canlanan bir sinema aşkından bahsediyoruz. cumartesi sabahı atlas sineması'nın önünden kimbilir kaç metre kuyruk uzayacak, ama bir gün bir arthouse filmi için sinema önünde kuyruk olduğunu göremeyeceğiz. kendimi de dışında tutmuyorum bunun, ama ben festival dönemi bir haftada 10-15 film izlemenin lezzetine bağlıyorum bunu, umarım ki çoğunluğun da motivasyonu bu olsun.

lynne ramsay imzalı "we need to talk about kevin" cannes'da büyük övgü aldı. ramsay'in bir önceki filmi "morvern callar" intihar eden adamın sevgilisine bıraktığı kaseti soundtrack yapan, ağır ve karanlık bir filmdi. "kevin"ın da böyle çarpıcı detaylara sahip olmasını bekliyorum o yüzden. yine adadan devam edersek, hakkı teslim edilmemiş büyük oyuncu paddy considine'ın yönetmenliğini yaptığı ve başrolünde bir diğer büyük aktör peter mullan'ın olduğu "tyrannosaurus" etkileyici görünüyor. "jane eyre" de şu ana kadar yılın en yüksek eleştirilerini alan filmlerden birisi, izlenesi.
amerikan bağımsızları açısından bereketli bir program var. mike mills'in "thumbsucker"dan sonraki filmi "beginners" iyi eleştiriler aldı, ilgi çekici duruyor. farklı bir bilimkurgu gibi görünen "another earth," etkileyici bir psikolojik-gerilim havasındaki "martha marcy may marlene," jane campion'dan onaylı "sleeping beauty" ve sundance'te ödülü kapmış "another happy day" izlenebilir. ama buradaki en parlak iki film gözümüzü yollarda bırakan miranda july'dan "gelecek" ve cannes'da olağanüstü eleştiriler almış "the artist." bu son ikisi, filmekimi'nde nefesimi en çok kesen filmler diyebilirim.

bir de kevinmacdonald'ın çok özel projesi "life in a day." londra'da afişlerini gördüğümde "filmed by you" cümlesini görünce vurulmuştum. youtube'da prömiyeri yapıldığında izlemediyseniz filmekiminde yakalamak ilginç olabilir. ama belki de bu filmi sinema perdesinde değil de işin ruhuna uygun olarak youtube'tan izlemek daha doğru olabilir!
şüphesiz lale kartla almaya başlayanlar almış, 1 ekim'e bırakanlar da seçkisini yapmıştır. ama olur a, benim gibi son dakikacılar vardır, umarım ki bu yazı onlara yardım eder.