Hedef Cakarta'nın doğusundaki Bandung şehri yakınlarındaki Tangkuban Perahu yanardağıydı. Sabah çıktım yola ve önce otobanda bir saat kadar gittikten sonra çok güzel ormanlık bir yolda (güzel, evet, ama Cakarta ve etrafındaki diğer yoğun yollar gibi motosikletlerle dolu bozuk bir yol) iki saat daha ilerledim ve 12.30 gibi yanardağın üç kraterinden ilki olan Kawah Ratu'ya ulaştım. Devlet akıllılık edip burayı milli park yapmış zamanında, hiç tahmin etmediğim kadar yerli turist vardı kraterin etrafında. İlk kez bir yanardağ krateri görüyor olmanın da etkisiyle epey heyecanlıydım açıkçası, gerçekten de etkileyici bir manzara vardı karşımda. Kraterlerle ilgili olarak öğrendiklerime hemen bir yenisini daha ekledim bu arada: berbat koku! En hafif tabiriyle çürük yumurta kokusu olarak tarif edebileceğim bu kokunun kaynağını anlamak zor değildi: yanardağın sürekli olarak saldığı sülfür (kükürt) gazı.. Kokuya tabi ki alışamadım ama takmamaya çalışarak devam ettim. Çapı yaklaşık 200 metre olan kraterin etrafında biraz dolaşıp fotoğraf çektikten sonra içine girilebilen tek krater olan Kawah Domas'a doğru yola çıktım.
yeşil..
Ne yalan söyleyeyim, gezimin en "normal" ama en hoş bölümü, Kawah Domas'ın yer aldığı bölgeye doğru ormanın içinden geçen patikadan ilerlediğim bölümdü. O güzelim ağaçların arasında öylece durup saatler geçirebilirdim, gerçek Endonezya buydu işte.. Cakarta'nın ne kadar da gereksiz bir şehir olduğunu yeniden hatırladım (bunu söylerken Endonezyalıları kırdığımı da sanmıyorum çünkü herkes Cakarta'nın sorunlarından bıkmış durumda).
Kratere indiğimde yine ağır sülfür kokusu ve kraterden yükselen gazlarla dağın etrafını saran sislerin içiçe geçtiği müthiş bir görüntü karşıladı beni.. Burada daha az ziyaretçi vardı ama yine de yalnız olmayı tercih ederdim tabi ki. Kraterin ortasında kaynar suların fışkırdığı gayzerler vardı; en büyük ve en sıcak olanında insanlar fotoğraf çektiriyor, yerel satıcılar yumurta haşlıyordu (haşlanmış yumurtaları da ziyaretçilere satıyorlardı tabi ki). Daha az sıcak olanlarında insanlar ayaklarını suya sokuyorlardı, şifalıymış.. Kraterin çeşitli yerlerinde "sülfür ağızları" diyebileceğim yeşil renkli küçük delik/mağara benzeri oluşumlar vardı, ilginçti.
Sülfür ağızları
Rehberim yanardağın en son 1969'da patladığını söyledi; son patlamadan püsküren lavlardan yapılmış yumurtamsı taşlardan satın aldım, kandırılmış olabilirim, ama inanmayı tercih ettim.. Saat ilerliyordu, ceberrut Cakarta'ya yenilmeme sözümü tuttuğum için tebrik ettim kendimi ve aynı yoldan geri döndüm yaşadığım şehre, bir sonraki gerçek Endonezya maceramı fazla geciktirmemek ümidiyle..
Not: Bir sonraki hedef Krakatau!
mükemmel! o koku içinde yaşadım 1 ay için izlanda da ve açıkçası nostaljik şekilde seviyorum sülfür kokusunu artık. endonezya görmem gereken ülkeler listemdeki 1. sıradaki yerini korumaya devam ediyor. belki tus ta istediğim gibi bir performans elde edebilirsem, hemen ardından oralara uçabilirim. bu fotoğraflar bile heyecanlanmam için yetti. devamını bekliyoruz fırat.
ReplyDeletegel tabi, beklerim her zaman, birlikte gideriz henüz görmediğim yerlere..
ReplyDelete