
güzel bir gün. sabahında u2'nun yeni turne takvimi açıklandı. bir kısım konserlere bakıp hayal kurdum, "hırvatistan'a vizesiz giriliyordu değil mi?" diye düşüncelere daldım (cevap evet). sonra g-mall'daki "u2-3d" gösterimi için maçka'ya çıktım. g-mall'daki herhangi bir film gösteriminin tanıdık yüzleri (atilla dorsay, murat özer, uğur vardan) dışında simalar da vardı (sakin onur, mehmet tez, cüneyt cebenoyan, ece dorsay) haliyle. gözlükler takıldı, filme geçildi. yalnız o dandik karton gözlüklerden değil. bildiğin güzel 80'li yıllar güneş gözlükleri gibi. elvis costello çerçevesi yani.

"vertigo" ile başlıyor konser. daha önce defalarca u2 konseri izledim ekranda, "rattle and hum"dan "elevation tour"a kadar, hiç sekmedi: ilk anda gözler dolar. tabii ki "vertigo"nun ilk gitar riff'leri, seyircinin haykırışları, bono'nun elvis'ten ödünç bacak hareketleriyle de ritüelimi gerçekleştirmiş oluyorum. bir fark var, yazış bir şey beklediğim 3 boyut gerçekten etkili. kamera bono'nun dibinde, bono dönüp bakıyor, ama kameraya değil, gözlerime bakıyor. elini uzatıyor, dokunsan dokunursun!
ecnebilerin "mind-blowing" dediği, benimse beyin amcıklaması olarak tarif etmeyi yeğleyeceğim bir durum. bu hissiyatla geçiyor "beautiful day," "new year's day" ve diğerleri. u2'nun sahnesinin neden bu kadar inanılmaz olduğunu anlamaya çalışıyorum. bunca yıldan sonra hala tam olarak açıklayamıyorum. bono'nun büyüsü, evet. adamın her hareketi olay. çok az diyalog var, ama her lafı altına imza atılacak cinsten. büyük laflar ediyor, "sağcıysanız ya da solcuysanız farketmez" diyor, çünkü söyledikleri, sevgi, barış, birlik, insan hakları. nefis "coexist" fikri gibi mesela.
bono gözüne bağlıyor coexist yazan bir bezi, kör gibi dolanıyor etrafta. doğrudan, basit bir mesaj, bunu bono yaptığında daha da değerli hale gelmiyor. ama yerine ulaşıyor işte. aşka ve barışa bir övgü u2 konserleri.
the edge'in olağanüstü müzisyenliği, evet bu da var. bir u2 konserinde sahnede beşinci bir müzisyen görmüyorsunuz, ya da ortada dolanan başka kişiler. dört adam yapıyor ne yapılacaksa. albümdeki sound'u o dört kişi çıkartıyor, daha fazlasına gerek de yok. bu u2'nun hem büyüklüğü, hem de bir şekilde en başından beri ortaya koyduğu vaadini gerçekleştirişi: bu grup bir rock'n'roll ekibi. ne kadar büyüseler de bir odada gitar-bas-davul çalıp şarkı söyleyen adamlar olma iddiasından kopmuyorlar. budur.
"one" hala dünyanın en güzel şarkısı, "with or without you" bunca yıldan sonra hala can yakıyor, "where the streets have no name" ise hala u2'nun en güzel işi. konser bitiyor. onlarca detay var belki ama, o 85 dakikayı anlatmak gereksiz, izlemek gerekiyor.
son söz: u2 türkiye'ye gelmesin. görüp görebileceğiniz en büyük u2 hayranlarından birisi olarak söylüyorum bunu. onları 40 bin kişiden az bir kitlenin izlediği tek ülke olarak tarihe geçmeyelim. tahminen 80,000 kişinin tıklım tıklım doldurduğu, en arka sırasındakilerin bile şarkıları bildiği bir kitle yaratamayacağız burada, gelmesinler. biz konserlere davetiye ile gidelim, arkalarda içkimizi içelim, geyiğimizi yapalım. ayrıca böyle bir sahne de yapamayacağız onlara. bono yürüyüp ortadaki "adaya" geldiğinde "önde grup, arkada bono, hangisine bakalım?" diye ikileme düşeceğimiz bir sahne yaratamayacağız, hadi o teknik bir hadise, onu yaratsak bile (yine) dev sahnenin her tarafında olaya bu kadar hakim bir izleyicimiz olmayacak. boşu boşuna bir organizatörü milyonlarca dolar borca sokmanın alemi yok. river plate, azteca, morumbi, şili ve telstra stadyumundakiler bunu sonuna kadar hak etmişler. bizim payımıza düşen ise onları yurtdışında yakalamak. hırvatistan bizden vize istemiyordu değil mi?
not 1: "u2-3d" cuma gününden itibaren gösterimde.
not2 : ilgilenen var mı bilmiyorum ama "no line on the horizon" kritiği birkaç gün içerisinde buralarda olacak.