artık çok baymış olan bir geyik var spor yazarları arasında: "iyi futbol, iyi futbolcularla oynanır." normalde yıldız futbolcu düşkünü adamların bir yumurtlamasıdır, ama son zamanlarda izlediğim iki film, bunun sinemaya uyarlandığında işe yarayabileceğini gösterdi bana.
...
baz luhrmann'ın "avustralya"sı ve woody allen'ın "vicky cristina barcelona"sı, bambaşka ekollerden gelmelerine, bambaşka amaçlarla hareket etmelerine rağmen (adlarını aldıkları mekanlara adanmış olmalarını bir kenara bırakırsak) en çok yıldız oyuncularının öykülere hayat verişleri noktasında birleşiyor.
konuyu, yönetmenlerini falan bir kenara bırakın önce, sadece afişlerine baktığınızda bile "avustralya" ya da "barselona barselona"yı izlemek istemiyor mu insan? evet, luhrmann da, allen da biraz belaltına vuruyorlar aslında, insanı "yıldız çarpmışa" çeviriyorlar filmleriyle.
...
luhrmann'ın filmi bir melodram. bir epik. biraz da macera ve hatta başlarda da komedi. ama eleştirildiği kadarıyla çorba değil. luhrmann'ı bilen bilir, adam sinema konusunda elini korkak alıştırmaz, extravaganza'nın peşindedir. perdeyi göz alıcı renklerle doldurur, temposu yüksektir, kamerası pek durmaz, filmlerinde izleyiciye aşkı, ölümü, acıyı, zevki yaşatmak ister. fon, konu, dönem ve biraz da temalar değişse de "avustralya" da farklı değil stil anlamında. yine kendisini hiç tutmamış, büyük bir filmin derdine düşmüş. epik aşk filmlerinin olmazsa olmazı savaşı da yedirmiş filme, ölümü de. üstelik işin içine ırk ve sınıf ayrımı konularını da katmış ki, ilerici bir boyut görmek her zaman bir film için artı puandır.
...
gördüğüm kadarıyla "avustralya" epeyi kötü eleştiriler aldı. türler arası geçişlerden yakınanlar, filmi aşırı melodramatik bulanlar oldu. ama bu sanki yükseklik korkusu olup da uçak yolculuğunda pilota kızmak gibi bir şey. "moulin rouge!"da da, "romeo+juliet"te de durum böyleydi. entelektüel boyutun, felsefi altmetnin peşinde değildir ki bu adam, ya da derinlikli bir senaryonun. onun peşinde olduğu şey izleyicinin yaşayacağı sinema deneyimidir, duygulardan duygulara koşmasıdır. eğer aradığınız son cümledekiler değil de, bir öncekilerse, yanlış filmdesiniz zaten.
nicole kidman ve hugh jackman arasındaki kimya yeterince parlak olmasa da bu gezegene düşmüş en etkileyici insanlardan ikisini birlikte izlemek bile inanılmaz. jackman'ın sert erkek tavırları zaten müthiş ama, kendisi "the fountain"dan da bildiğimiz üzere, sinemanın en iyi ağlayan erkeklerinden birisi de aynı zamanda. kidman da, sinemanın zirvesine çıktığı 2001-2003 periyodundan sonra en iyi performansında. hele nullah'ya "somewhere on the rainbow"u söylemeye çalıştığı (ve beceremediği) bir sahne var ki, inanılmaz.
"vicky cristina barcelona"ya gelince, bambaşka bir tecrübe o. afişte yazdığı gibi "alışılmadık bir aşk dörtgeni," hatta beşgeni... ama önde, javier bardem'in tarif edilemez (gözler desen bayık, burun desen kırık, ama bir şekilde adam inanılmaz çekici kardeşim!) karizması, scarlett'in sütlü, penelope'nin biberli güzelliklerinin de önünde barcelona var. bir turistik gezi için gidip üç dört gün kalsanız görebileceğiniz mekanlar filmde harika resmedilmiş. ve o kentin gerginlikten, dakiklikten, telaştan eser olmayan havası filme yansımış. hatta, belki başka bir şehirde iğreti durabilecek aşk oyunları, gelgitler burada doğal durmuş. çok konuşan, çok yaşayan insanların şehrinde aşka ayıracak epeyi vakit var çünkü...
woody allen'ın çok büyük bir hayranı olarak manhattan'daki nevrotik karakterleri özlesem de kariyerinin bu döneminde avrupa'ya açılıp içindeki shakespeare'yen dramayı yeniden keşfetmesini, yine çok karakterleri bir blender'a sokup onların o etkileşimde nasıl davrandıklarını izlemek inanılmaz keyifli. ve 73 yaşında bile bu kadar yeniliğe açık, gençliğe düşkün ve taze fikirlere sıcak olduğunu görmek inanılmaz. izlememiş olanlara spoiler yapmak istemem ama o "taze fikirler"in aşkla ilgili ahlaki ve kişisel yargıların bir kısmını kurcalamak olduğunu görmek de enteresan.
...yine her filminde olduğu gibi karakterlerine gereğinden fazla yakınlaşmıyor woody, onları mutlu etmek için mantıkdışı bir çaba sarf etmiyor. onları yargılamak veya olumlamak derdinde de değil. sadece "bu aşktır/hayattır," diyor. "bazı insanlar da bununla böyle başa çıkarlar."
...
australia: 7/10
vicky cristina barcelona: 8.5/10
No comments:
Post a Comment