önceki gece cnbc-e'de "mayıs sıkıntısı"na denk geldim. hem filmi ilk (ve tek) izleyişimin içinden yıllar geçmiş olması, hem de bu yıllar içinde filmin içimde hep büyümesi ve acaba kendi kendime mi gaza geldiğim sorusuyla birlikte bir kez daha izlemeye başladım. ve elbette hepsinden önemlisi, "mayıs sıkıntısı"nın anlatması zor bir şekilde, çok saf, çok naif bir dünyası oluşuydu. ve o inanılmaz görüntüler sayesinde izleyiciyi birkaç saniye içinde kendi içine buyur edişi.
...
eğer nuri bilge ceylan sineması'nda belirli dönemler varsa, ilk dönemini en kusursuz yansıtan film olmalı "mayıs sıkıntısı." ilk zamanlarında minimalist sinema sularında kulaç atan, bresson benzeri bir kırsal mistisizme yakın duran filmler yapmaktaydı ceylan. her filmiyle adım adım değişti, hiçbir filmi bir öncekinden çok da farklı durmadı. ama artık son geldiği nokta ile ilki arasındaki farkı görünce insan daha net anlaşılıyordu bu gelişimi.
...
"uzak"la birlikte gerçekçilik daha fazla yer tutar oluyor ceylan'ın filmlerinde, ve belki japon sinemasındaki aşırı estetize edişin bir benzeri. artık filmlerinin ses ve görüntü tasarımlarına kubrick-vari bir mükemmeliyetçilikle eğiliyor ceylan, ama bunun izleri damla damla "mayıs sıkıntısı"nda da var. gerçekçilik de öyle. ve bence soğuk görüntüsünün ardında insanların onun filmlerinden etkilenmesinde tam da bu var. gerçek insanlar. kimi zaman acıklı, kimi zaman da komik durumlara düşen insanlar.
...
işte bence burada ceylan'ın sinemasında hep atlanan bir noktaya denk geliyoruz: mizaha. "uzak"ta da, "iklimler"de de kahkahalarla güldüğüm sahneler vardı. ciddi gözlem gerektiren, zekice komiklikler vardı o filmlerde. "mayıs sıkıntısı"nın da hayal kırıklıkları (ali'nin yumurtası, babanın ağaçları, saffet'in küçük kent sıkıntısı) yanında küçük küçük anlar var gülümseten. nuri bilge ceylan, babasının mırıldanış halindeki komik cümlelerini filme tesadüfen koymuş olamaz. adamın varlığı filme bir komiklik katıyor, bir gerçeklik ve tabii ki naiflik.
...
"mayıs sıkıntısı"nı izlerken hissettirmeden değişen bir sinemanın ilk adımlarından birisini zamanında görmüş olmanın mutluluğunu yaşadım. üzerinden yıllar geçince artık bazı hayranlarının eski filmlerinin tadına özlem duymuş olabileceğini hissettim. bugünden bakınca, şu anki haline de ayrı bir hayranlık da duysam, nuri bilge ceylan'ın babasının ön planda olduğu filmlerin bambaşka, taptaze bir havasının olduğunu görmemek mümkün değil. zira son filmlerindeki karakterler ne kadar gerçeklerse de, onlara sempati duymamızı pek de istemiyor nuri bilge ceylan. ama işte özellikle babasının sağladığı sıcaklık sayesinde bambaşka bir ferahlık veriyor "mayıs sıkıntısı." bunu "üç maymun"un oscar'ın kuyruğuna kadar geldiği bu günlerde hatırlamak, ve filmin yıllar içinde içimde büyüyüşünün boşuna olmadığını görmek ayrıca keyifliydi.
No comments:
Post a Comment