uzun zamandır böyle şoke olmamıştım. "aaa!" dedim kalakaldım heath ledger'ın ölüm haberini aldığımda. dakikalarca elim ağzımda ekrana baktım anlamsızca. komadadır, uyanacaktır gibi bir umut aradım sağda solda, ama yoktu. ölmüştü işte adam.
favori oyuncum değildi heath, ama sağda solda kendisinin ne kadar başarılı bir aktör olduğuna dair karalamalarım vardı. kendisine özgü bir yorumu vardı ve beni ilk olarak "brokeback mountain"da çarpmıştı. filmin biraz abartıldığını ve olması gerektiği kadar "damardan" olmadığını düşünen ben, heath'in gösterdiğinden çok daha fazlasını gizleyebilen ennis del mar'ına hayran kalmıştım.
belki daha da önemlisi, onun medyaya yansıttığı serseri haliydi. uzlaşmaz, taviz vermez, kafasının dikine gider, keyfinin istediğini yapar bir adamdı. "10 things i hate about you"dan sonra bir tom cruise kariyerine başlayabilirdi belki, ama o bunu elinin tersiyle itti. istediği filmlerde, istediği yönetmenlerle çalıştı ve johnny depp-vari bir şekilde, her parçasıyla gurur duyabileceği bir filmografi oluşturmaktaydı. terry gilliam, todd haynes, ang lee, marc forster, brian helgeland, lasse hallström gibi yönetmenlerle çalışmıştı ve portföyü daha da genişleyecekti muhtemelen.
favori oyuncum değildi heath, ama sağda solda kendisinin ne kadar başarılı bir aktör olduğuna dair karalamalarım vardı. kendisine özgü bir yorumu vardı ve beni ilk olarak "brokeback mountain"da çarpmıştı. filmin biraz abartıldığını ve olması gerektiği kadar "damardan" olmadığını düşünen ben, heath'in gösterdiğinden çok daha fazlasını gizleyebilen ennis del mar'ına hayran kalmıştım.
belki daha da önemlisi, onun medyaya yansıttığı serseri haliydi. uzlaşmaz, taviz vermez, kafasının dikine gider, keyfinin istediğini yapar bir adamdı. "10 things i hate about you"dan sonra bir tom cruise kariyerine başlayabilirdi belki, ama o bunu elinin tersiyle itti. istediği filmlerde, istediği yönetmenlerle çalıştı ve johnny depp-vari bir şekilde, her parçasıyla gurur duyabileceği bir filmografi oluşturmaktaydı. terry gilliam, todd haynes, ang lee, marc forster, brian helgeland, lasse hallström gibi yönetmenlerle çalışmıştı ve portföyü daha da genişleyecekti muhtemelen.
"batman begins"in devamı "the dark knight," onun yıllar sonra çekeceği ilk blockbuster'dı. ama elbette bunu ona çeken, christopher nolan gibi bir yönetmenle, batman gibi bir yapıtta çalışma şansıydı. galiba daha önemlisi, geçmişte jack nicholson'ın canlandırmış olduğu joker'de farklı bir performans sunabilme fırsatıydı.
dün, joker rolünün ne kadar yıpratıcı olduğu konusunda heath'i uyarmış olduğunu açıkladı nicholson. haklı olmalı, zira, günlerce uyuyamayacak, iki tane uyku hapıyla ancak bir saat dalabilecek durumdaydı heath. çok geçmeden ölüm haberi geldi.
otopsi raporları uyuşturucunun ölümüne etkisini araştırmakta şu an. intihar mı yoksa kaza mı olduğu da sonra ortaya çıkacak. ama ne önemi var ki artık.
bu kuşağın river phoenix'i oluvermek gibi bir konumda heath. river öldüğünde 23 yaşındaydı. ve 28 yaşında ölen heath ledger da, river gibi, yaptıklarından çok daha fazlasını gerçekleştirebilecek bir potansiyele sahipti. herhalde gidişinin beni en çok yaralama sebeplerinden birisi de bu oldu, gençliği. aramızda sadece üç yaş vardı.
dün, joker rolünün ne kadar yıpratıcı olduğu konusunda heath'i uyarmış olduğunu açıkladı nicholson. haklı olmalı, zira, günlerce uyuyamayacak, iki tane uyku hapıyla ancak bir saat dalabilecek durumdaydı heath. çok geçmeden ölüm haberi geldi.
otopsi raporları uyuşturucunun ölümüne etkisini araştırmakta şu an. intihar mı yoksa kaza mı olduğu da sonra ortaya çıkacak. ama ne önemi var ki artık.
bu kuşağın river phoenix'i oluvermek gibi bir konumda heath. river öldüğünde 23 yaşındaydı. ve 28 yaşında ölen heath ledger da, river gibi, yaptıklarından çok daha fazlasını gerçekleştirebilecek bir potansiyele sahipti. herhalde gidişinin beni en çok yaralama sebeplerinden birisi de bu oldu, gençliği. aramızda sadece üç yaş vardı.
dün gece, küçük ama samimi, sadece bira, müzik ve karanlığın eşlik ettiği bir törenle andım kendisini. strummer'a, layne'e yaptığım gibi. "we die young" ve "rain when i die" dinledim ve yağmuru izledim. sonra bob dylan'a geçtim. henüz izleyemediğimiz "i'm not there"de oynadığı dylan'a. ve son olarak neko case ile yaptım kapanışı. benim bildiğim en güzel "ölüm" albümlerinden biri olan "fox confessor brings the flood"ı dinledim.
onur ve tehlike içinde yaşadığımı söyleyebilirim
ama ben bir hayvanım, ve açıklayamam hayatı
günler zincirleme giderken, insanlarımla kalmak isterdim
ama ilişkinin bir anlamı yok artık, seçilmiş olmak tek gerçek
eğer ölüm nefesimi koklayacaksa
penceremin önünden geçtiğinde
bırakın titretsin beni... benim için çalan her çan, benimdir
('at last' / neko case)
hala kalbim sızlıyor ama ne gelir elden. heath artık yok. huzur içinde yatsın.
onur ve tehlike içinde yaşadığımı söyleyebilirim
ama ben bir hayvanım, ve açıklayamam hayatı
günler zincirleme giderken, insanlarımla kalmak isterdim
ama ilişkinin bir anlamı yok artık, seçilmiş olmak tek gerçek
eğer ölüm nefesimi koklayacaksa
penceremin önünden geçtiğinde
bırakın titretsin beni... benim için çalan her çan, benimdir
('at last' / neko case)
hala kalbim sızlıyor ama ne gelir elden. heath artık yok. huzur içinde yatsın.
Kendisinin rol aldığı filmleri uzun süredir takip ediyordum. Dün akşam yemeğinde babamın "Hollywood'dan bir aktör evinde ölü bulunmuş. Eşcinsel bir kovboyu falan oynamış" sözleriyle irkildim. "Heath olmasın" dedim. Oymuş ama. Büyük bir heyecanla The Dark Knight'daki The Joker rolünü bekliyordum. Artık bu filmi izleyecek bünye The Crow'u izlerken Brandon Lee için ne düşündüyse onu hissedecek.
ReplyDeleteYazması çok zor
ReplyDeleteRest In Peace