24 Ekim 2007.. Serin, yağışlı bir gün.. Her zamanki gibi bilgisayarın karşısında vakit öldürüyordum ki dışardan gelen sesleri duydum birden, ister istemez.. Belli ki büyük bir kalabalık yürüyüş yapıyordu, “tekbir, allahü ekber” nidalarını da duyunca “ülkücüler toplandı herhalde” diye düşündüm.. Balkona gidip bakmak istedim, göreceğim manzarayı çok iyi bilmeme rağmen; ne olabilirdi ki? Bağırıp çağıran, küfürler savuran kaba saba birkaç yüz adam görecektim muhtemelen.. Gösterinin kendisi de gayet “anlaşılabilir”di; ne de olsa çok kritik dönemlerden geçiyorduk, halkımız çok hassas ve öfkeliydi vs. Ve evet, ben bu gösterileri sevmiyordum, sevmiyorum.. Bu “düzlüğü”, bu kabalığı insana yakıştıramıyorum belki de.. Ama bugün gördüklerim daha da fazlasıydı, içimdeki ümitsizliği ve karamsarlığı bir kat daha arttıran bir şeydi..
Yürüyenlerin büyük çoğunluğu ilköğretim ya da lise öğrencisiydi; üstlerinde üniformaları, ellerinde bayrakları o ülkücülerden aşina olduğumuz sloganları dillendiriyorlardı.. Karşı binadaki yaşlı teyze de alkışlarıyla eşlik ediyordu çocuklara, sanki bir geçit törenini izliyormuşçasına.. O an hem büyük bir öfkeye hem de, öfkeyi de bastıran, derin bir çaresizlik hissine kapıldım, kapıyı güçsüzce kapatmadan önce derin bir nefes aldım, ve sessizce, hatta dışarıdakilere görünmemeye çalışarak içeri girdim.. Evimde olmama rağmen yine de korktum sanırım, “onlardan” olmadığımı anlarlar diye..
Sadede gelebilirim sanırım.. Aklıma takılan, ruhumu sıkıntıya sokan, geceleri uyutmayan bazı sorular var kafamda: nasıl bir toplum olmaya doğru ilerliyoruz? Tabularımızın her geçen saniye arttığı, kırmızı çizgilerimizin uçsuz bucaksız hale geldiği, belli başlı kanaatler dışında kimsenin aklından, içinden geçeni söylemediği, söylediğinde linç edildiği ya da hapse atıldığı bir toplum mu var hayalimizde? Geleceğimiz için düşlediklerimiz bunlar mı gerçekten? “Onlar bizim geleceğimiz” dediğimiz çocuklara baskıyı, sorunları şiddetle çözmeyi, hatta faşizmi öğreterek mi atacağız gelecekteki güzel günlerimizin tohumlarını? Konuşmayı öğrenmeden öldürmeyi öğrenmelerini sağladığımızda daha iyi bir dünya/Türkiye bizi bekliyor mu olacak? Cennete gitmeyi mi düşünüyoruz acaba böylece? Burada yaşamak imkansız hale geldiğinde cennete mi uçacağız hep beraber?
Bugün o çocukların grubunun önünde bir de orta yaşlı bir insan vardı.. Belki öğretmenleriydi, belki de değildi, bilmiyorum.. ne olursa olsun.. Bu ülkeye, ülkeme, geleceğimize olan inancım her geçen gün daha da azalıyor.. “Ya sev ya terket”çilere kalırsa yakında terketmem gerekecek sanırım buraraları.. Öldürüleceğim ya da.. Belki de bir linç.. Bana bir şey olmasa bile başkaları yaşayacak bunu, yaşıyorlar da her gün zaten.. Ve bu ülkenin muhteşem çoğunluğu, engin kitleleri bu durumum aynen böyle devam etmesi için gereken her türlü yatırımı yapıyorlar.. “Yeni nesiller” yetiştiriyorlar işte.. Gelecek onların, ve bu gelecekte benim yerim var mı emin değilim..
* The Flaming Lips
Yasalar, devlet, hükümet, medya, sermaye her şey onlardan yana iken taşaklarını yaya yaya sokakları sahiplenmelerinden doğal-beklendik ne olabir?
ReplyDeletebu ülke çok büyük bir insan sayesinde çok büyük bir değişim geçirdi. ve daha bunun üstünden bir asır bile geçmedi. bunu yapan kişi yalnız olduğu, çok fazla vakti olmadığı ve yapacaklarını acilen yapması gerktiği için mecburen bazı şeyleri tepeden indirmek zorunda kaldı. ama giderken de dedi ki " bana güvenin, biz bunları yaptık, bunlar güzel şeyler ama şimdi sıra sizde, bunları benimseyin ve sahip çıkın." biz ne yaptık? bunları benimseyip hazmedeceğimize başaka şeyleri tepeden indirmeye devam ettik. ve dolayısıyla genel bir hazımsızlık ve olgunlaşamama durumu oluştu. e böyle bir ortamda da din ya da vatan sevgisi gibi ulvi şeylerin böyle fütursuzca heba edilmesi çok normal değil mi? hele ki böyle uyutmaya yönelik bir eğitim sistemimiz varken...
ReplyDeletebu daha cok esra'nin sozlerine bir cevap. orijinal yaziya da dolayli bir cevap oluyor bu sayede sanirim.
ReplyDeleteegitim sistemi baska seyleri "karanlik" suretiyle ulvilestirirken, bazilari din ve vatani "aydinlik" olarak ulvilestirmeyi seciyor.
"biz" derken kimi kastettigini cok merak ediyorum. hep "biz" miydik? "biz" ve "baskalari" hep var miydi mesela? baskalari basindan beri hazmetmek istemiyordu belki de bazi seyleri veya en basitinden hazmetmeye calistilar ama beceremediler. bu durumda, zamaninda "bu hapi zorla da olsa iceceksin" diyen buyuk bir insanla, simdi "bu hapi zorla da olsa iceceksin" diyen insanin arasinda ne tip bir fark var ki? kendi gorusumu soyleyeyim: yok.
turkiye'de birden fazla hastalik var. bu da birden fazla hap gerektiriyor cunku bizlere kolektif olarak sunulan tek haplar hep bir tarafa iyi gelirken, obur tarafta siddetli yan etkiler gosterdi. tesaduf mu? hayir elbette! karsilikli hastaliklarin sebebi birbirimiziz. bu yuzden biri hasta oldugunda oburu iyilesiyor. bu durumun ustesinden gelinmesi icin once bu iliskisel gerginligin durustce kabul edilmesi lazim. ben "evrensel degerlerin", "ulviyetlerin" insaniyim gibi dusunmek yerine, "evet gicik kapiyorum size cunku ulkemi bok gibi gosteriyorsunuz -misal- avrupa'da ve ben ikide bir onlarla iliski kuruyorum, rezil oluyorum" diyebilirsin. daha da ileri gidip "eger rezil olmazsam uluslararasi arenada, sana da faydasi olan seyler yapacagim; goreceksin" diyebilirsin. bunu yapmadan once bu insanlarin sana gicik kaparak aslinda kazanmaya calistiklari seyi tanimaya calisabilirsin. mesela belki onlar da kabe ziyaretlerinde, "aa sen turk musun??? seni liberal domuz" gibi laflar duyuyorlar. ha gitmesin kabe'ye diyorsan, ona da ikna edebilirsin.
unutma ki hepimiz oyle ya da boyle dinlerin takipcileriyiz. varolussal cigliklarimiz diyelim istersen bunlara. kimisi muzik, kimisi para, kimisi allah. birinin oburunden daha iyi oldugunu gostermeden hicbir yere gidemeyiz (gideriz de karsilikli problemleri cozmeden ayri yonlere gideriz).
son bir soz: din ve vatan sevgisini ulvilestirmekte korkunc fasizan sinyaller var. kimse neyin ulvi oldugunu bilmiyor, en fazla tahmin ediyor. meta gozluklerimizi takarsak herkesin bir ata oynadigini goruyoruz ve isin ilginci aday "atlar" bizim insa ettigimiz hayata anlam katan tercihler. atlarin kostugu hipodrom ise kimseye ait degil. sosyal savas bu hipodromda hep kazanicak ati yaratmak ustune. bir atin oburunden daha ulvi oldugunu soylemek ise -kanimca- bu savasta kolaya kacmak.
senin goruslerinle kendiminkiler arasinda bir kopru kurabildiysem ne mutlu. umarim tonum sert gelmemistir. cok direkt yazmaya calisiyorum ama amacim seni kirmak degil, alternatif lensler sunmak.