Mart ayının ortasında Rufus Wainwright'la bir telefon röportajı yapmıştım. Kendisi Nisan ayında İstanbul'da bir konser verdi. Konserin bir gün öncesinde bir de yemek yeme fırsatı bulduk gazeteciler olarak. Ben de Blue Jean için yaptığım röportajı kayıtlara geçmesi için buraya yazıyorum.
Sizi ikinci defa İstanbul’da izleyeceğiz. Altı yıl oldu ama
ilk konserden hatırladığınız bir şey var mı?
Ah, hayır, çok iyi hatırlıyorum o konseri. Mekan (Aya İrini)
inanılmazdı, o tarihi kilise... Konserin sonunda da bir kedi gelmişti ve benim
elektriğimi biraz çalmıştı (gülüyor). Kariyerimde yüksek noktalardan biri
olarak hatırlıyorum. Tekrar geleceğim için çok heyecanlıyım umarım geldiğimde
her şey yolunda olur. İstanbul’a bir iki defa da geldim arada ve benim favori
yerlerimden birisi – ve evet çok heyecanlıyım.
Madem konuyu açtınız, İstanbul’daki olaylardan dolayı
gelmeden önce tereddüt yaşadınız mı?
Tereddütlerim olmadı, tabii ki oradaki insanlara sempati
duyuyorum. Görünüşe göre oraya gidip kendimi göstermek iyi bir fikir hala. Ben
genelde pek politik bir insan değilim ve neler olduğuna dair çok fazla yorum
yapamam ama anladığım kadarıyla insanlar açık ve paylaşımcı olmak istiyorlar ve
bir şeyleri hissetmek istiyorlar. Ben de orada olup bunu kolaylaştırmak
istiyorum.
Yazın protestoların merkezi olan Gezi Parkı'nda bir müzisyen
piyanosunu getirip tüm o işgalin ortasında çalmıştı. Yani protestoların müzikle
de bağı var.
Vay! Göreceğiz. Umarım keyifli bir gece olur, ya konserde,
ya da dışarıda!
Şimdi uzun bir turneye başladınız. Nasıl gidiyor?
Harika gidiyor. Şu anda Finlandiya’dayım ve Türkiye’yi
özellikle hava anlamında dört gözle beklediğimi söyleyebilirim... Bu arada,
dediğimi açıklamak gerekirse, şeyi söylemek isterim: Türkiye dışında da
Ukrayna’ya komşu ülkelere gidiyoruz, Polonya ve Macaristan gibi. Dolayısıyla
yan tarafta bütün bunlar olurken o ülkelere gidip olanları izlemek ilginç
olacak. Havada çok fazla duygu ve gerginlik var ama bu bir yandan da bir
sanatçı için iyi zamanlar bunlar. Böyle bir atmosferde olmak çok ilham verici.
Yani turneyi bırakıp eve dönüyor değilim, merak etmeyin!
Turnede vaktiniz nasıl geçiyor? Konser dışında gezmeye fırsat
buluyor musunuz, yoksa dinlenerek mi geçiyor?
Bazen yatıp dinlenirim ama şu anda yazdığım bir opera var ve
onun üzerinde çalışıyorum. Ve ilk operam “Prima Donna” için de para toplamaya
çalışıyorum. PledgeMusic.com adresi üzerinden insanlar bakabilirler, bu benim
için çok önemli. Yani boş zamanlarımda da onun için para topluyorum.
Dolayısıyla çokça otellerde vakit geçiriyorum. Ama Avrupa’ya çok defalar geldim
ve gezmeyi çok seviyorum. Özellikle yemek yemeyi. Bir kız yemek yemeli!
Yeni operadan biraz söz edebilir misiniz?
“Prima Donna”yı yazmıştım ve başarılıydı ama bir yandan
tartışmalıydı: Bazı insanlar bayıldılar, bazı insanlar nefret ettiler. Ne yazık
ki, artık plak şirketleri opera kayıtları yayınlamıyorlar. Riskli buluyorlar
çünkü paraları yok ve insanlar da albüm almıyorlar. Bu yüzden bir sanatçı
meseleleri kendi halletmek zorunda, ben de bunu yapıyorum. Parayı kendim
topluyorum ve BBC ile Londra’da kaydediyorum, muhtemelen bir orkestra ile
birlikte onun turnesini de yaparım. Opera rüyama tutunuyorum yani.
Müziğinizde her zaman sahne sanatlarına yakın duran bir hava
var. Yeni şarkınız ‘Me and Liza’ da bir kabare şarkısı gibi.
Sahne her zaman beni çeker: İster şarkıyazarlığı olsun,
ister opera, ister müzikal tiyatro. Karanlık bir odada insanların hayal
dünyalarını ele geçirme hissiyle ilgili bir şey.
Şarkı genel çizginize göre daha neşeli.
Bu şarkıyı Guy Chambers’la yaptım, Robbie Williams’la
çalışmıştı. Onun bana neler sunabileceği, benim pop müziğe dair ne
sunabileceğime dair bir deneydi aslında bu şarkı. Ne kadar yaklaşabildik
bilmiyorum ama eğlenmeye çalışıyorduk, ki asla kötü bir şey değildir bu.
Şarkının arkasında da ilginç bir hikaye var gibi.
(Şarkı, Rufus’un 2009 yılında yaptığı Judy Garland’a saygı
konserlerinden hareket ediyor. Garland, Liza Minelli’nin annesi ve Minelli,
konserlerden pek memnun kalmamış)
Liza’yı bir şekilde biliyordum aslında çünkü babam
(şarkıyazarı Loudon Wainwright) onunla birlikte büyümüştü. Çok yakın değillerdi
ama Beverly Hills’te aynı çevredelermiş. Ben de yıllar sonra Liza’yla
yakınlaştım, yani arkadaş olmaya çalıştım ve sanırım annesiyle ilgili konularda
çok hassastı. Şarkı bunun üzerine yazıldı. Ama onun çok büyük bir hayranıyım.
İstanbul’daki konserime gelebilir bile, kim bilir? (Gülüyor)
Son albümünüz bir en iyiler toplaması. Neden böyle bir albüm
yayınlamak istediniz?
Pek çok sebep vardı, bir tanesi 40 yaşına geldim ve artık
durup inşa ettiğim şehre dönüp bakma vakti gelmişti, ki ileride ne yapmak
istediğime karar verebileyim. Daha pratik bir sebebi ise plak anlaşmam bitmişti
ve geri dönüp bir yeni bir dinleyicinin bütün albümleri almak zorunda kalmadan
hazmedebileceği bir ürün çıkartabilirdim. Ayrıca ben bir sanatçıyım, insanlar
şarkılarımı seviyor gibi görünüyorlar. O zaman neden onları bir daha
yayınlamayayım ki?
Şarkı seçme süreci, geri dönüp eski işlerinize bakmak
eğlenceli miydi?
Evet, eğlenceliydi ama işin çoğunu arkadaşım Neil Tennant’a
(Pet Shop Boys) bıraktım. Şarkıları o seçti ve sonra bana derlemeyi gönderdi.
Dinledikten sonra birkaç şarkı çıkarttım, olması gerektiğini düşündüğüm
şarkıları ekledim. Ama yine de albüme başka birinin perspektifinden bakmaya
çalıştım. Eğer sadece kendi sevdiğim şarkıları koyuyor olsaydım çok daha
anlaşılması zor olurdu.
Bazı şarkılar kaçınılmaz olarak yer bulmuştur, ‘Hallelujah’
veya ‘Cigarettes and Chocolate Milk’ gibi. Ama daha gölgede kalanlardan burada
özellikle olmasını istediğiniz şarkılar var mı?
‘Go or Go Ahead’in orada olması çok önemliydi. Benim için
çok önemli bir kayıt olduğunu düşünüyorum. Mark Ronson’la yaptığım ‘Sometimes
You Need’in de olmasını özellikle istedim. Çok sevdiğim bir şarkı. Yani
özellikle hit bazlı bir derleme değil, kalite odaklı bir toplama.
40 yaşına geldiniz ve ilk best of’unuzu yayınladınız. Bu bir
dönemin sonu mu?
Kesinlikle ilk perdenin sonu. En az üç tane olur umarım
(gülüyor) ama bu ikincinin başlangıcı kesinlikle. Üç perdeli bir hikaye olsun
lütfen!
Son olarak, sizi bekleyen hayranlarınıza bir şey söylemek
ister misiniz?
Umarım her şey yolunda olur. Dünyanın hızla değiştiğini
hissediyorum. Umarım bu değişim iyi olur.
No comments:
Post a Comment