Monday, October 8, 2012

Bu kış punk gelecek


Günümüz rock’ının en büyük gruplarından Green Day, üç puanı üç golle almaya geliyor. Beş ay içinde yayınlanacak üç albümle, üç yıllık aranın acısını çıkartacaklar. Son bilmemkaç yılın en sıcak kışına hazır mısınız?
(Bu yazı Blue Jean'in Eylül 2012 sayısında yayınlanmıştır)


‘American Idiot’ın videosunu ilk izlediğim anı hatırlıyorum. 1990’lardan eski dostum Green Day’in 2000’lere ilk hakiki selamıydı. Amerikan bayrağını yeşile boyayarak sembolize ettikleri muhteşem bir salvoydu. Aptal televizyon programlarıyla uyuşturulan (zaten başlık da “American Idol”dan bir kelime oyunuydu) gençliğe uyanış çağrısı yapıyorlardı. O muhteşem albüm, sadece adını verdiği ‘American Idiot’tan ibaret değildi. Müthiş hit ‘Holiday’ vardı mesela, Hitler’e referans yaparak ‘Sieg Heil to the President’ dediği George Bush’un Irak’a açtığı savaşı eleştiriyordu. ‘Wake Me Up When September Ends’in savaşa karşı klibi, ‘Boulevard of Broken Dreams’te koca bir kuşağın aldatılmışlık ve boşluk hissi, “American Idiot”ı büyüttükçe büyütüyordu. Ve kendi başına bir albüm gücündeki ‘Jesus of Suburbia’ ile bir tarih yazılıyordu. Hiperaktivite tedavisi için ritalinlerin yutturulduğu, öfkenin ve aşkın çocuğunun “inandırmaca üzerine kurulu olan ve asla kendisine inanmayan” dünyadaki hikayesiydi. ‘Jesus of Suburbia’ 2000’li yılların en önemli rock şarkısıydı kanımca, “American Idiot” tüm zamanların en önemli rock kayıtlarından birisi olduğu gibi. Ne yazık ki bu başyapıt, çıkışından birkaç ay sonra George Bush’un 2004’te ikinci defa başkan seçilmesini engelleyemedi. Ama Amerika’nın (ve dünyanın) kabusu, Green Day için yepyeni bir dönemin başlangıcı oldu.
1994’te “Dookie” ile punk’ı yepyeni bir kuşağa tanıtan iki gruptan birisiydi Green Day. Televizyon izlemekten, mastürbasyon yapmaktan, çok pis kokmaktan falan bahseden şarkılarıyla akımın diğer grubu Offspring’i bile King Crimson ciddiyetinde gösterecek kadar ergen bir eğlence anlayışları vardı. Üçüncü albümleriydi “Dookie” ama mükemmel enerjisi ve olağanüstü nakaratlarıyla ilk iki albümde ulaşamadıkları bir kalite sayesinde Amerika’ya kendilerini duyurdular. Milyonlarca sattılar, ‘Basket Case,’ ‘Longview’ gibi hitler çıkarttılar ve ticari anlamda müzik tarihinin en başarılı punk albümlerinden birisini yaptılar. Belki punk deyince aklına 1977 gelenler için fazla sulandırılmıştı müzikleri, alternatif rock veya power pop tabiri onlar için daha yerinde olabilirdi (ki kendileri de “Biz punk değiliz” deyip durdular hep) ama üç adam, üç akor ve yüksek volümle grunge sonrası boynu bükük kalmış gençliğe “ayağa kalkın ve eğlenin lan, ölmedik biz daha!” dediler.

ÇITA YÜKSELİRKEN
“Dookie” Green Day’i maddi anlamda ihya etse de, sonraki yıllar için hep aşması zor bir çıta haline geldi. “Insomniac” iyi satan ama yerinde sayan bir albüm oldu. “Nimrod” çok kaliteli ve grubun müzikal spektrumunu geliştiren bir kayıttı ve ‘(Good Riddance) Time of Your Life’ gibi bir klasiği armağan etti rock tarihine. Ama tiraj “Dookie”den sonra aşağı doğru seyreden grafiği durduramadı. Ve ardından “Warning” geldi: Grubun The Beatles etkilenimini gösteren, güçlü gitarları bir kenara bıraktığı ve “şarkı”yı ön plana aldığı iyi bir rock kaydıydı. Peki tirajlar? Orasını hiç sormayın.
İşte “American Idiot” her albümüyle merkezden biraz daha uzaklaşan, gazı kaçmaya başlamış bir gruba hayat öpücüğü vermişti. Ha, diyeceksiniz ki tiraj, büyüklük ne kadar önemli? Green Day hemen her albümüyle kendi tuvaline birkaç renk daha ekleyebilen, iyi bir gruptu hep. Ama bir gerçek var ki, rock’n’roll sadece bir oyun değildir. Kocaman şirketler tarafından yönetilen devasa bir endüstridir aynı zamanda. Büyük turnelere, güzel groupie’lere, pahalı video’lara, Malibu’daki malikanelere ve albümlerinizi Fransa’nın güneyinde kaydetme lüksüne alıştıktan sonra bırakmak istemezsiniz. Green Day için de hayat memat değilse de birinci ligde tamam mı devam mı ciddiyetinde bir mesele söz konusuydu. Tiraj anlamında gidişi değiştiremeyen bir albüm daha yapsalardı bugün devasa projesini kapaktan duyurduğumuz bir grup değil, Counting Crows veya Weezer gibi “ne oldurur ne öldürür” bir ekip olurlardı. Zor olanı yaptılar. “American Idiot” cesaretinde bir iş çıkartıp riskin karşılığını aldılar. Bu yüzden Foo Fighters veya Red Hot Chili Peppers gibi bir Amerikan alternatif rock devine dönüştüler.
“American Idiot”ın arkasından gelen beş yılda Green Day gezegenin en büyük rock şovunu sergiledi dünyanın dört bir yanında. Dev turneyi üç dört ayda bir çıkan hit single’lar ve muazzam klipleriyle beslediler, bir tane de nefis konser DVD’sini ihmal etmediler. Modern müzik endüstrisinde asırlar sayılan beş yıl gibi bir ara boyunca grubu gündemde tutmayı başaracak kadar iyi kullanıldı “American Idiot.” Doğrusu bu ya, hakkını verecek kadar zengin bir işti bu.

ROCK OPERA’YA DEVAM
“21st Century Breakdown”a buradan bağlarsak, “American Idiot”a göre kat be kat fazla beklentiyle yayınlanmasına karşın grubu asla o kadar uzun idare edemedi. Kötü müydü, hayır? Ama konseptinin “American Idiot”ın güncelliğinden uzak oluşu ve yeterince iyi işlenmesi, bir önceki kaydı anımsatan pek çok şarkının varlığı tüm hırslarına karşın Green Day için eksi puandı. “Dookie”nin ardından “Insomniac” neyse, “American Idiot”ın ardından “21st Century Breakdown” da o olmuştu.
Günümüzde büyük rock gruplarının risk aldığına pek rastlamıyoruz. Bu işin kaymak tabakası (U2, Bon Jovi veya Red Hot Chili Peppers en net örnekler) artık Rolling Stones misali, kariyerlerinin en iyisi arasına giremeyecek albümler yayınlasalar da 4-5 yılda bir ortamı sıcak tutmaya yetecek kayıtlar yayınlıyorlar ve farklarını turnede koyuyorlar. Green Day bunlardan farklı bir yol izliyor.  “American Idiot” veya “21st Century Breakdown” rock opera türüne 1970’lerden sonra ikinci baharını yaşatan, klasik rock’ın mitolojik öneme sahip olduğu günleri anımsatan albümler. Ramones’a nasip olmayan uzun ömrü, Clash’in çok yönlülüğüyle birleştiren, üzerine Led Zeppelin’in arayışlarından ilham alan ve Queen gibi bir stadyum efsanesine dönüşen bir rock devi artık Green Day. Ve böyle bir gruba yeniden risk almak yakışır. Tıpkı 2004’te yaptıkları gibi.
Green Day kendine yakışanı yapıyor ve “¡Uno!”, “¡Dos!” ve “¡Tré!” adını verdiği üç albümü beş ay içerisinde yayınlayarak çok uzun zamandır görülmemiş bir işe kalkışıyor. “Bilinmeze gidiyoruz, ne olacağını bilmiyoruz,” diyor grubun vokalist, gitarist ve lideri Billie Joe Armstrong. “Çok heyecanlı ve gerginiz. Ama daha ziyade heyecanlıyız.” Doğru, grup üç albüme sığacak materyali önümüzdeki 7-8 yılını garanti edecek şekilde kullanabilirdi. Halbuki plak şirketi anlaşmasına göre sadece bir albüm sayılacak bir projeyle kariyer anlamında bir risk de alıyorlar. Ama iyi bir rock grubunun olması gerektiği gibi ellerindeki işe güveniyorlar. “Hayatımızdaki en üretken ve yaratıcı zamanı yaşıyoruz” diyorlar ve şarkı akışını durdurmadan paylaşmanın heyecanının yaşıyorlar.

DELİCE BİR FİKİR 
Grubun yeni kayıtlarından paylaştığı ilk şarkılar ‘Oh Love’ ve ‘Kill The DJ’i dinlediyseniz fark etmişsinizdir. Son iki albümün hacimli gitar sound’undan eser yok. Billie Joe’nun “AC/DC ve erken dönem Beatles’ın arası” olarak tanımladığı, The Clash-vari keskin gitar tonlarını rock’n’roll hafifliğinde sunan şarkılar bunlar. İlk albümlerin power-pop havasına geri dönüyor Green Day, ama biraz daha olgun bir havada ve daha ince bir gitar sound’uyla. “Büyük Marshall amfileriyle işimiz bitti,” diyor Billie Joe. Son iki albümün “stüdyo albümü” olduğunu, bunun ise çala çala şekillendiğini, dolayısıyla garaj hissinin bundan kaynaklandığını söylüyor. Arada Foxboro Hot Tubs döneminden parçalar çaldıklarını söylersek sanırız nasıl bir şey beklemeniz gerektiğini anlamışsınızdır.
Peki nereden esti böyle bir hamle? Billie Joe’ya bakılırsa biraz kafaları dinleme ihtiyacından. Politikada kimsenin anlaşmaya yanaşmamasından bıkmış durumda. ‘Kill The DJ’i “bu kaosta yaşarken biraz daha sarhoş olmaya çalışmak” üzerine bir şarkı olarak tanımlıyor. “Artık hiçbir şey bilmek istemiyorum” hissinin şarkısı.
İşte, onlar için içlerinden geleni yaptıkları albümler, rock müzik için heyecan verici ve meydan okuyan bir hamle oluveriyor. Billie Joe’nun dediği gibi: “Bu sadece çok iyi sonuçlar veren delice bir fikir.”

No comments:

Post a Comment