Thursday, October 11, 2012

Band of Horses: Daha çiğ, daha dürüst, daha canlı



En sevdiğimiz indie rock gruplarından Band of Horses, “Mirage Rock”la geri döndü. Grubun iki numarası, gitarist Tyler Ramsey ile konuşmak için iyi zamandı.
(Bu röportaj, Blue Jean'in Eylül 2012 sayısında yayınlanmıştır)

Albümlerinizin arası eskisine göre daha uzun. Bunun özel bir sebebi var mı? 
Tyler Ramsey: Turnelerin gittikçe daha uzun olmasıyla alakalı. Yeni bir albüm yayınlayacaksak yoldan çekilip stüdyoya dönmemiz gerekiyor. Bir grup ilk albümünü yayınlarken albümünü ne kadar zamanda kaydettiğini kimse bilmez, sonra da ikinci albümü çok çabuk çıkartmak için muazzam bir baskı hissederler. Band of Horses dahil her grup için geçerlidir bu. Ama bana kalırsa bir grubun yeni bir albüm yayınlamak için doğru zamanı, ne zaman isterse o zamandır.

Albümün prodüktörlüğünü rock tarihinin en önemli isimlerinden Glyn Johns (Rolling Stones, Led Zeppelin, The Who, The Clash) üstlenmiş. Onunla çalışmak nasıl bir fark yarattı?
Parçaların pek çoğunu temelde “bir odaya girip çalan beş adam” şeklinde kaydettik. Bazı şarkılarda overdub (üst üste kayıt) yaptık tabii ama geneli böyleydi. Odada sadece Glyn ve biz vardık, hiç bilgisayar ekranı yoktu. Kayıtlardan önce bizi sahnede izlemişti. Sanırım sahnede gördüğü şeyi albümdeki hallerinden daha çok sevdi. Yapmaya çalıştığı da canlı performanstaki o zamandaki bir anı albüme taşımak oldu. Biz de her çalışımızda elimizden gelen performansın en iyisini ortaya koyduk çünkü albüme girecek olan da oydu. Geri dönüp kayıtları temizleme veya aşırı tekrar yapmak istemiyorduk. Böyle bakınca bu da albüme önceki kayda göre çok dürüst ve çiğ bir tat verdi. Yüzlerce kez çalınmış ve üst üste kaydedilmiş gitarlar, ya da üzerine aşırı düşünülmüş, bilgisayarda düzeltilmiş bir kayıt olmadı. Çok eğlenceli bir çalışma biçimiydi ve çok daha canlı bir iş oldu.

İlk üç albümde Phil Ek’le çalışmıştınız. Glyn Johns kararını vermek sizin için kritik bir karar mıydı?
Aslında bundan önceki albüm “Infinite Arms”a da Phil Ek’le birlikte başlamıştık ama albümün kalan yarısını kendimiz bitirdik. Dolayısıyla o albümün sonlarında hepimiz “bir odada çalan adamlar” hissine yaklaşmıştık zaten. Bu albümden önce oturduk konuştuk, isimler ortaya attık, Glyn de o isimlerden birisiydi. Çalıştığı albümleri biliyorduk. Rock’n’roll tarihinde bu kadar önemli olan birisiyle çalışmak normalde sağlayamayacağımız bir derinlik kattı albüme.

Band of Horses her albümünde biraz daha fazla büyüyor. Indie rock dinleyicileri de muhafazakardır. Tiraj başarınızın dinleyicilerinizi uzaklaştıracağı korkusunu taşıyor musunuz?
Kendimi düşünürsem, dinediğim gruplarda da “İlk iki albümün tadı ayrıydı” dediğim çoktur. Ama biz bunu düşünmedik. İyi şarkılar yapmaktan başka bir kaygımız olmadı. Hem yeni insanlara ulaşmak, hem eski dinleyicilerine hala enteresan gelmek zor bir iş, bunu tam olarak çözdüğümü söyleyemem. Ama umarım başarabiliyoruzdur.

Gruba sonradan katılmana karşın Ben Bridwell’in arkasından grubun iki numarası gibi görünüyorsun. Bu rolden memnun musun?
Gruba ilk albüm kaydının sonlarında katılmıştım. Ben’in yaptığı işleri biliyordum, herkes gibi ben de grubu düşündüğümde onu, onun sesini, onun şarkılarını düşünüyordum. Band of Horses’a herkes katkı sağlıyor, üretime katılıyor. Ama bunu yaparken kafamızda grubun özüne dair fikirlerimiz var, bunun da önemli bir kısmı Ben’in vizyonu.

Sizi 2008’de Rock Werchter festivalinde izlemiştim. Türkiye’de de görebilecek miyiz artık sizi?
Umarım, bu harika olur. Sanırım gruptan kimse Türkiye’ye gelmedi. Orayı keşfetmek, konserin kendisinden bile daha güzel olur herhalde.

Son günlerde en çok dinlediğin albüm hangisi?
Yeni Sun Kil Moon albümünü çok beğeniyorum. Çıkalı biraz oldu, çok da farklı tarzlarda şeyler dinliyorum ama diğerlerinden ayrılan albüm bu oldu benim için.

No comments:

Post a Comment