Tuesday, October 4, 2011

Bir Zamanlar Anadolu'da

Nuri Bilge Ceylan sinemasının erkekleri kötücül, kaba, beceriksiz adamlardır. Kadınlarına ihanet ederler (İklimler), hayallerine ihanet ederler (Uzak). Ama daha kötüsü, bunun farkında bile değildirler, kendilerini külyutmaz zannederler, muktedir zannederler, başarılı zannederler. "Bir Zamanlar Anadolu'da" bu kaba, beceriksiz adamların filmi işte. Kocaman, uçsuz bucaksız bir arazide başsız tavuklar gibi gezip duruyorlar filmin ilk 90 dakikası boyunca. Kendi aralarında küçük iktidar oyunları oynuyorlar ve bir "memat" meselesine kendi damgalarını vurarak kendi hayatlarına mana katmak istiyorlar.

İbrahim Altınsay'ın çok değerli tespitine göre ise kadına çok başka bir yer atfedilmiştir Ceylan sinemasında. Çoğu zaman perdede ikinci planda görünseler de etkileri çok daha derin, çok daha temeldir. Sessizlerdir çoğu zaman, erkekler gibi boş konuşmazlar. Adeta bilgeliğe varan bir huzurları ve iktidarları vardır. Bu tespit değerli, zira "Bir Zamanlar Anadolu'da"da bir kadının göründüğü ilk an, büyüleyici bir yoğunlukta. Muhtarın kızının perdeye geldiği, taşıdığı mumla adeta nur dolu göründüğü o sahne muhteşem, rüya gibi bir an. Aynı zamanda Nuri Bilge Ceylan sinemasında ta "Kasaba"dan beri süregelen bir zıtlığın en çıplak şekilde perdeye yansıdığı an.

O sahnenin devamında yine sabaha kadar süren bir kör dövüşü sürüyor "Bir Zamanlar Anadolu'da"da. "Adamlar" aramaya devam ediyorlar; elbette bir yandan birbirleriyle didişmeye, küçüm hesaplarına da. Neredeyse Coen'lerin filmlerine yakışır düzeyde bir beceriksizlikten bahsediyoruz burada. Üzülmek veya daralmak değil bu yaptığınız, o çıplaklığa, o gerçekliğe gülüyorsunuz. Ve bunda garip olan bir şey yok: Pek çokları şaşırsa da Nuri Bilge Ceylan sineması çoğu zaman düşünüldüğünden daha komiktir. "Mayıs Sıkıntısı"nda babanın kendi halindeki söylenişleri de, "Uzak"ta Mahmut'un Yusuf'un ardından sövmesi de, "İklimler"de İsa'nın Bahar'a çektiği odunca fırçalar da... Her filminde doğallıktan, diyalogların gerçekliğinden kaynaklanan bir komiklik vardır ve zaten bu Nuri Bilge Ceylan'ı sanıldığından daha samimi yapan, insanlık hallerine tepeden bakmadığını gösteren bir etkendir.

"Bir Zamanlar Anadolu'da" bu insanlık hallerini etüd etmek için eşsiz karakterler sunuyor. Göze sokmadan, her birinin hayatına dalıp çıkıyoruz. Kolay dışa vurmadıkları kaygılarını, korkularını, yaralarını, kaybedişlerini, minicik diyaloglarla öğreniyoruz.

Ve elbette bu karakterlerin her birinin farklı sosyal ve idari mevkilerde bulunmasının yarattığı devasa alt metin var. Daha önce söylediğim gibi bazı güzel filmleri pek çok katmanda okuyabilirsiniz. "Bir Zamanlar Anadolu'da" bu anlamda müthiş bir politik malzeme sunuyor. Gece boyunca bir o yana, bir bu yana gidişleri bana altı yıl öncesinin çarpıcı Rumen filmi "Bay Lazarescu'nun Ölümü"nü anımsattı. O filmde de Bay Lazarescu'nun bürokrasinin elinde bir o yana bir bu yana can çekişmesini izlemiştik, 2.5 saat boyunca. Sanki orada insanın bürokrasinin elinde çırpınması söz konusuyken burada bürokrasinin insanın, doğal olanın eline düşünce anlamsızlaşmasını izliyoruz ama. Polis, asker, avukat, doktor, katil, hepsi acz içinde. Öyle bir sıkışmışlık ki bu, bugüne kadar tüm Nuri Bilge Ceylan filmleri açık havada, adeta iyi kötü bir iç dökümüyle biterken bu film otopsi odasının penceresinde, olabilecek en yoğun sıkışmışlık hissiyle bitiyor.

Eminim bu filmi izleyen bazı seyirciler eski Nuri Bilge Ceylan filmlerini özlemle anacaklar. Nasıl "eski Metallica"yı çok sevenler, "Coldplay ilk albümlerden sonra bozdu" diyenler varsa, bu da böyle olacak, kaçış yok. Ben bir sanatçının gelişimini izlemeyi sevenlerdenim. Nuri Bilge Ceylan'ın geldiği nokta da (bundan sonrasının merakını da kamçılayarak) beni çok tatmin ediyor, heyecanlandırıyor. Şu haliyle "Üç Maymun"da biraz ifrada vardırmaya başlayan aşırı estetizmini dizginlediği, muhteşem görüntüleri kadar muhteşem diyaloglarıyla sivrilen ve katman katman okunabilen nefis bir film "Bir Zamanlar Anadolu'da." Her şeyi bir kenara bırakın, tarifsiz güzellikteki "elma" planı için bile izlenebilir.

2 comments:

  1. altınsay bu aktardıklarınızı nerde söylemiş?

    ReplyDelete
  2. İstanbul Film Festivali zamanı çıkan "30 Yıl 20 Yönetmen" kitabında vardı yazısı.

    ReplyDelete