Friday, August 20, 2010

24'ü sevmenin dayanılmaz hafifliği


televizyon tarihinin en uzun soluklu casusluk-siyasi komplo temalı polisiye-macera dizisi 24, 8 sezonun ardından 24 mayıs 2010'da sona erdi.. benim içinse çarşamba akşamı..

onlarca güzel dizinin yılmaz takipçisi olageldiğim 28 yıllık hayatım boyunca sanırım yalnızca bu dizinin istisnasız her bölümünü izledim.. bu topraklarda yayınlanmaya başladığı 2002 yılından itibaren.. zaman zaman heyecanım azaldı tabi ki, "öf, hep aynı formül, benzer hikaye" deyip kızdım senaristlere.. yurtdışında oluşum nedeniyle 3. sezonun büyük bir kısmını da izlemedim hatta (daha sonra eksiğimi kapattım tabi ki..). işkencesine, şiddetine, kör gözüm parmağına cumhuriyetçi yandaşlığına da kızdım tabi ki hep.. ama sevdim işte, heyecanla, nefesimi tutarak izledim her bölümünü..

bitmek tükenmek bilmez bir heyecan ve gerilimi garanti eden dahiyane bir formatla ve izleyeni koltuğa yapıştıran, gözünü ekrandan bir an bile ayırmasını acımasızca cezalandıracak kadar dolu ve derin bir hikayeyle başlamıştı 24.. kurgusal bir devlet anti-terör birimi (CTU) ve bu birimin başındaki süper ajan jack bauer'ın, abd'nin ilk siyahi başkanı olması kuvvetle muhtemel bir senatöre (david palmer) yapılacak suikasti önleme çabası etrafında dönen hikaye, birçok yan hikayeyle ve twistle inanılmaz bir zenginliğe kavuşuyordu.. ama 24'ün televizyon dizileri açısından devrimsel nitelikteki özelliği benzersiz formatıydı: her sezon 24 bölümden oluşuyor ve sadece bir günü kapsıyordu.. olaylar gerçek zamanlı olarak aktarılıyor, dolayısıyla her bölüm tamı tamına 60 dakikada tamamlanıyordu (reklamlar dahil tabi ki, yani her bölüm net olarak 60 dakikadan az sürüyordu)..


Mükemmel bir ilk sezonun ardından yine çok iyi bir sezon izledik; 2. sezon, 24'ü 24 yapan her şeyin yerli yerinde ve derli toplu olarak arz-ı endam ettiği belki de son sezondu.. bana kalırsa, sonraki 6 sezon ilk iki sezonun mükemmeliğine yaklaşamadı bile.. özellikle, hikayenin esas olarak beyaz saray ve BM merkezli olarak ilerlediği ve yapımcıların diziyi yüksek bir noktada sonlandırmak amacıyla jack'in mücadelesinin boyutunu inanılmaz derecede büyütmesine tanık olduğumuz son iki sezonun 24 müdavimlerinde ciddi bir hayal kırıklığına neden olduğunu söylemek mümkün.. yine de dizinin 8 sezon boyunca özellikle yapım kalitesi ve oyunculuklar anlamında alışıldık seviyesini koruduğunu vurgulamak lazım..
dizinin, jack bauer karakteriyle kiefer sutherland'e hayatının rolünü kazandırdığı da bir başka gerçek.. daha önce flatliners ve dark city gibi önemli filmlerde oynamış sutherland'in gerçek patlamasını 24 ile gerçekleştirdiğini söyleyebiliriz rahatlıkla.. öte yandan, bauer karakteriyle bütünleşen sutherland'in bundan sonra yapacağı işlerde bu rolün üzerine yapışması da büyük bir olasılık.. bunun bir örneğini başrolü michael douglas'la paylaştığı vasat casus filmi "sentinel"de gördük..


24'ün bir başka özelliği de müthiş bir zenginlik arz eden "kötüleri".. bir nefeste sıralayacak olursak, rusya, iran muhalefeti, islamcı teröristler, rus ayrılıkçılar, afrikalı darbeciler, amerikalı petrol kartelleri, amerikan ordusuyla iş yapan özel askeri şirketler, sırp teröristler, abd başkanı, abd başkanının yardakçıları, abd yönetimi içindeki şer odakları, meksikalı uyuşturucu kartelleri, çin, jack'in babası, jack'in abisi, teröristlerle işbirliği yapan güzel kadınlar, iyiyken kötü olanlar vb.. eh, eğlenceli değil mi?

yerli yersiz tüm eleştirilere rağmen 24 ömrünü başarılı bir şekilde tamamladı ve gelecekte de bir fenomen olarak hatırlanacak.. tıpkı görevimiz tehlike gibi.. sonuçta bir dizi kendisini 8 sezon boyunca (hem de öyle 10-12 bölümlük minik sezonlar değil, sezon başına dolu dolu 24 bölümden bahsediyoruz) neredeyse istikrarlı bir şekilde milyonlarca insana izletebiliyorsa, o dizinin çok başarılı olduğunu söylemek abartılı olmaz sanırım..

evet, 24 dizisi sona erdi, ama önümüzdeki 1-2 sene içinde bir sinema filminin yapılmasına kesin gözüyle bakılıyor.. evet, jack yine komploları açığa çıkaracak, koskoca başkanları alaşağı edecek, bol bol yaralanacak, sevdiklerini kaybedecek, koca koca devletler savaşın eşiğine gelecek ve tabi ki arada binlerce insan ölecek.. şimdiden heyecanlanmakta utanılacak bir şey yok değil mi..

No comments:

Post a Comment