Bence kendi sahasında deplasmanda oynayan bir yazar Orhan Pamuk. Nobel alır yaranamaz, dünya okur ülkesinde satmaz. Işte ben Orhan Pamuk romanlarını seviyorum. Tüm romanlarını okumadım ama Orhan Pamuk okunmaz, zor okunur, anlaşılmaz, diyenleri de anlayamadım bir türlü.
Masumiyet müzesi ise hadi diğerleri zor diyelim kolay okunan bir kitap. Kitap başlarda eğlenceli. İnceden Türk kızlarına ve ailelerine giydiriyor. Yazarın kitapta beklenmedik anlarda ortaya çıkıp kendisiyle ince bir mizahla dalga geçmesi de hoş bir sürpriz oluyor.
Sonra kitap bambaşka bir seyre gidiyor. Sayfalar akıp giderken e hiçbir şey olmuyor sıkıldım hep aynı mekan aynı konu derken kitabı bitirip kapağını kapatınca kitaptaki tüm o duygular beyne hücum ediyor. Kitap insanın içini acıtıp, içini dolduruyor.
İşte bu yüzden kitabın en sonunda başkarakterin son bir cümlesiyle hüngür hüngür ağlamam da sadece o cümle yüzünden değildi bence. "Sadece" bir adamın bir kadına aşkını anlatan bu romanın bıraktığı tat, inceden bir mizah, hikayenin basitliği ama güzelliği, bütün o yılların hep duyduğumuz bildiğimiz değil de bir evin televizyon ekranından anlatımı, tüm romanı kaplayan siyah beyaz resimlerinin, afişlerin, kağıt parçalarının sessiz hüznü ve bir basit adamın aşkının samimiyetini vermesiyle de alakalıydı. Bu romanı beğenmeyen sıkıcı bulan o aşkı inandırıcı bulmayan olur, olabilir ama bence bu duyguları verebilen cümleleri yazan o el gerçek bir romancının elidir.
Sevindirici haber Masumiyet Müzesi Çukurcumada gerçek bir müze olarak Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında Temmuzda açılıyor. Eğer kitaptaki vaat doğruysa kitapla gelen de kitabın içindeki tek kullanımlık biletle o müzeye bedava girebiliyor. Ne diyelim gezip görüp paylaşabilmek dileğiyle.
No comments:
Post a Comment