1. The Walkmen - You & Me.
The Walkmen'i biraz olsun tanıdıysanız, bu adamların boş iş yapmayacağını az çok bilirsiniz. Belki her albümleri muhteşem değil ya da fişek gibi şarkılardan oluşmuyor ama iyi niyetli çabalarının sonucu olarak ortaya en azından ilgiye değer birşeyler çıkıyor her nasılsa.. Adı 90'ların vasat Scorpions şarkılarını andıran son albümleri de bu kuralı bozmuyor, usulca ayak uyduruyor yaratıcılarının ilham perilerine.. Şimdi, nasıl anlatsam.. Bu albümden önce The Walkmen dendiğinde aklıma gelen ilk şarkı "The Rat" olurdu, şimdi ise.. şimdi de öyle.. Albümde diğerlerinin arasından net bir şekilde sıyrılan bir parça yok, hepsi tek tekden ziyade bir bütünün parçaları olarak duru bir güzellik arzediyor.. Açıkçası, şarkı isimlerini de sayamam şu anda, ve işin güzel yanı, bundan utanmıyorum da; çünkü bana kalırsa albümü yaparken grubun istediği de tam olarak buydu: hadi konsept albüm demeyelim de, kendi içinde akıp giden, birkaç şarkının ön plana çıkmadığı bir albüm yapmış olmak.. You & Me güzel bir albüm; tekrar tekrar dinlenesi, yıllar sonra da dönüp hatırlanası, dolu dolu, hem huzurlu hem de heyecanlı, kadife bir albüm.. Sene sonu listemde ön sıralarda olması şaşırtıcı olmayacak..
2. Department of Eagles - In Ear Park.
Bu albümü dinlemeye başlayalı birkaç hafta oldu daha.. ilk dinleyişimi hatırlıyorum: muhtemelen yemek yaparken arkada çalsın diye açmıştım ama hemen ilgimi çekmişti, "bir saniye, burda önemli bir şeyler oluyor" diye dikkat kesilmiştim bir anda.. Yukarıdakilerin ve Fleet Foxes, Bowerbirds gibilerinin ruh ikizi, gönül yoldaşı bu adamlar besbelli.. Nedir bu folk, kır-köy meraklısı Amerikalı indiecilerden çektiğimiz bilmiyorum ki.. Daha da kötüsü, bu zibidiler her nasılsa şehirden de kopuk değiller, adeta "ee, işte biz sizin gibi içinde bitmek tükenmek bilmez bir boşluk barındıran şehirli kaçıkların hakkından ancak böyle gelebiliyoruz, sizin hakettiğiniz müzik bu" diyorlar.. Peki biz ne yapıyoruz, hemencecik kucaklıyoruz müziği, "bizim" yapıyoruz, ilacımız da zehrimiz de bu zira.. Albüme gelecek olursak, tek kelimeyle harikulade! Yer yer yavaş, yer yer tempolu şarkılar, bazen sadece vokal ve akustik gitar, bazense klavye, piyano, koro, efektli vokaller, hızlı davullar.. su gibi bir albüm.. Emin değilim ama sanırım albümü özetleyen şarkı "Phantom Other". Yılın sonlarına doğru keşfettiğim bu albüm listemde başa oynuyor, hayırlısı..
3. The Stills - Oceans Will Rise.
Konu The Stills olunca duygusal davranıyorum nedense, ilk albümleri Logic Will Break Your Heart'ı çok sevdiğim için herhalde.. İkinci albümlerinden (Without Feathers) nefret etmemin nedeni de buydu sanırım; o kadar güzel bir ilk albümden sonra belki de çok da kötü olmayan o albüm süper vasat gelmişti, katlanamamıştım 4-5 kezden fazla dinlemeye.. Oceans Will Rise gönlümde son şansıydı The Stills'ın, bu da kötü olsaydı biteceklerdi gözümde. Ne oldu peki, bitmediler, ama yerleri hala sağlam değil malesef.. Çok parlak bir albüm değil sözkonusu olan, ama ilgiyi hakediyor.. Rock müziğe yeni bir şeyler katmıyorlar, hayır.. Öte yandan, ilginç ve heyecan verici anlardan bol bol var 12 şarkı boyunca.. Müzikal açıdan epey sağlam bir albüm, ama sözler gerçekten de ortalamanın altında, birkaç güzellik dışında.. En çok dikkatimi çeken parçalar "Dinosaurs", "Hands on fire", "Rooibos/Palm Wine Drinkard" ve "Snakecharming the masses". Ama albümün bütünü hoş bir dinlenebilirliğe sahip, herhangi bir noktada sıkmıyor, epey keyifli aksine.. Önemli olan beklentileri çok yüksek tutmamak sanırım.. Not: "Dinosaurs"u gerçekten çok sevdim, "Rooibos" ise senenin en gaz şarkılarından biri..
No comments:
Post a Comment