Hayır, bu kez atlayıp gitme sebebim "Ya mükemmel bir şey olur da ben kaçırırsam?" kaygısı, ya da urban dictionary'deki tabirle "fomofobi" değildi. Onu Mayıs'ta yapmıştım: Hibernian 110 yıllık İskoçya Kupası hasretini bitirir de ben orada olmazsam buna dayanamazdım. Arka arkaya iki günde Londra'da Almanların kapışmasını ve Glasgow'da bizim çocukların Celtic ile mücadelesini izlemiştim o haftasonu. Sonuç, tuttuğum iki takımın da daha güçlü olan rakiplerine yenilmesiydi. Hoş, Dortmund, Bayern'e bir son dakika golüyle kaybetmişti; bizimkiler ise ilk dakikalardan teslim olup 3-0 gibi net bir skorla yenilmişti. 26 Mayıs pazar akşamı Edinburgh sokaklarını dolaşırken kendi kendime bu gaza gereksiz biçimde gelmiş olabileceğim ihtimalini düşünmemeye çalışıyordum ama bir daha bunun gibi bir şeyi yapmayacağımın garantisi yoktu.
Son birkaç yıldır doğumgünlerimde mumları üflerken aşırı iddialı şetler dileyip ertesi sene görkemli kaybedişler yaşıyordum. 2 Kasım gecesi yatağa yatarken aklıma gelen, daha küçük, ama gerçekleştirilebilir ve aslında benim için çok önemli bir şeydi. Neko Case en sevdiğim şarkıcıydı, giderek dostum olmaya doğru gidiyordu ve uzun zamandan sonra en bağlandığım sanatçıydı. Avrupa turnesi varsa onu yakalayabilirdim. Zamanı gelmişti.
Neko Case, "Middle Cyclone"dan sonra yeni kaydı "The Worse Things Get, The Harder I Fight, The Harder I Fight, The More I Love You" için dört yıl bekledi. Birkaç sebebi var, kendi standartlarına göre biraz daha ünlü oldu, "True Blood," "Hunger Games" gibi projelere müzik üretti. Bir de, o arada hem annesini, hem babasını kaybetti. Uzun yıllar görüşmediğiniz bir arkadaşınızla kötü bir olay olduğunda yeniden bir araya gelirsiniz ve ikiniz de bu durumun tatsızlığının farkındasınızdır ya hani, ve havadan sudan konuşurken bahsetmediginiz şey, "odadaki fil" gibidir. Neko ilk şarkı "Wild Creatures"tan malumu ilam ediyor albümünde: "Artık beni rahatlatacak bir annem de yok." Sizin bir şey anlatmanıza gerek kalmadı, zaten isteseniz de bu kadar iyi anlatamazsınız. Uncut ile yaptığı röportajda yaşadığı depresyonu "bir olimpik havuz dolusu kirli suyu küçük bir lavabo deliğinden boşaltmaya çalışmak gibi" diye tanımlıyor. Bu turneye de pek iyi başlamadı: St. Louis'deki bir konserde sürekli fotograf çeken birisine sinirlenip sahneden indi. Başka bir grup olsa Pitchfork'un skandal yaratacağı bir durumdu ama müzik yazarları Neko'yu severler, olayı çok büyütmediler. Death Grips gibiler çok daha azı için az eleştirilmedi.
Neko her zaman depresif bir kadın değil. "Fox Confessor Brings The Flood," onunla tanıştığım albümü, 2000'lerde en sevdiğim kayıt, hatta hayatımın albümü belki de, "kayıp" üzerine öykülerle doluydu, evet, ama "Middle Cyclone" ise aksine, doğa ve hayat temalarıyla örülüydü. Bu yaşadıklarından sonra benzer bir kayıt beklemek mümkün değil elbette: "The Worse Things Get, The Harder I Fight, The Harder I Fight, The More I Love You" onun "ölümlülük" üzerine en çok yoğunlaştığı albümü. "Where Did I Leave That Fire?"ı alın mesela. Kendisinin imzası olan doğrudan ifadelerle anlatıyor hikayesini; ister yaşlanma deyin, ister olgunlaşma.
2 Aralık 2013 gecesi Münih'in Muffatwerk salonundaki konserini bu şarkıyla açtı Neko Case. Sahneye çıktığında, "Nihayet yıllar sonra karşımdasınız" diye gözlerimi dolduran ilk R.E.M. veya U2 konserleri tecrübem gibi değil, bir kavuşma gibi hissediyorum. Ben en önde oturuyorum (Konserde dört beş sıra koltuk var ve benim biletim ayakta durmalı; ama ben oturdum ve kaldıran olmadı). Hemen bir metre ötemde işte. Saçları dağınık, kabarık ve hafiften beyazlaşmış. Küçücük, incecik. Tahmin ettiğim gibi durgun. Ama performansı mükemmel. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyebilirim: Neko Case indie'nin en iyi şarkıcısı. Vokal performansının bir eşi daha yok. Ve sahnedeki sesi albümdeki kadar güzel. En ağır şarkısından "This Tornado Loves You"ya giriyor: En keyifli, en melodik şarkılarından birine. Grubu mükemmel, kadim geri vokalisti Kelly Hogan yine Neko ile paslaşıp duruyor: Şarkılar maksimum yoğunlukta, aralarda komiklikler şakalar. "Bu şarkıyı 'Hunger Games' için yaptık," diyor Neko. "Bu yüzden bu kadar zenginiz." Kelly ekliyor: "Bu filmleri izlemedim. Kafamda birbirlerine köfte atan insanlar canlanıyor." Neredeyse tamamen son üç albümden çalıyorlar, kusursuz çalıyorlar ve gidiyorlar. İki bis var ama ne kadar sahici bis bilmiyorum şimdi. Ama ikincisinde "Çok çağırdığınız için geldik" diyorlar, inanıyorum.
Konser bitiyor, seyircilerin büyük kısmı dağılıyor, grup elemanları sahneye dönüp enstrümanlarını topluyor. Bizim Babylon'daki konserler gibi Neko da döner bir içki içer mi diye beklemiyor değilim ama gelmiyor. Olsun, onu ne kadar sevdiğimi sıkça söyledim ve söylüyorum zaten, Twitter'dan. Bazen cevap veriyor, bazen vermiyor. Olsun, okuduğunu biliyorum. Bir de, safça seviniyorum, "İyi gördüm" diye. Çok mutlu değildi belki ama eğleniyordu, devam ediyordu. Belki St. Louis vakası olmasa bağıra çağıra eşlik ederdim şarkılarına, biraz sarhoş olsam şarkı aralarında "sahnedekine laf yetiştiren, ben buradayım diyen adam" olurdum ama yok, gerek yok.
2006 sonunda Metacritic'te yılın yüksek puanlı albümlerine bakarken rastgele indirdiğim bir albümün hayatımda bu kadar yer edeceğini bilemezdim. Geçen yedi yılda hayatımın hemen her adımına bir Neko şarkısı eşlik etti. Artık doğumgünü dileklerimde bile aklıma o geliyor. Bugün en iyi dostlarımdan birisi o. Ve evet, onu ilemeye biraz da bir dostu ziyaret eder gibi gittim. Sağlıklı bir ilişkimiz var.
No comments:
Post a Comment