Sunday, June 1, 2008

oyuncak ayı

bavulumu yokuştan sürüklemekteydim, havaalanından evime dönüşün artık son metrelerinde. arabaların arasındaki çöp poşetlerinin arasına atılmış kocaman bir oyuncak ayı gördüm. gerçekten temiz görünüyordu, iyi durumdaydı ve dandik bir oyuncak da değildi. yükümü taşırken evden fotoğraf makinasını alıp oraya dönmeyi ve o ana dair güzel bir kare yakalamayı düşündüm. "uzak"ta mahmut'un üşenip yusuf'a "boşver" deyişi canlandı kafamda.

eve çıktım, mahmut gibi davranmadım, makinayı alıp sokağa çıktım, tam çekecekken pil bitti. eve döndüm, pil değiştirdim, yanıma para aldım, eğer bu da boş çıkarsa caddeye kadar çıkıp yeni pil almak için. gerçekten hevesliydim artık. o anı çekme kaset'te paylaştığımı, "çocukluğun sonu" başlığını attığımı planladım kafamda. marillion'ın "misplaced childhood"u çalmaktaydı beynimde. özellikle en yakın arkadaşlarından birisinin evlendiğini gördüğüm, 18 yılımı yaşadığım mersin'de geçirilmiş bir haftasonunun en sonunda ideal görüntüydü belki de o "çocukluğun sonu" karesi. işaretleri takip etmeyi, bazen de üretmeyi, hep severdim ben.

tam fotoğrafı çekecekken bir adamın "fotoğraf mı çekiyorsun?" diye sorduğunu duydum. döndüm, biraz delikanlı tavırlı, gecenin 11'inde sorun yaratmasından korkabileceğiniz bir tip gibiydi. "fotoğrafımı çeker misin" dedi, "olur" dedim, çektim, mail atarım dedim (o telefonumu istedi mesaj atmak için, vermedim elbet). adresini yazdı, iki adım atıp asıl hedefime doğru döndüğümde bir taksicinin oyuncak ayıyı bagajına attığını gördüm şok içinde.

işte memlekette sanat yapmak bu yüzden imkansız mirim!

ps: belki de o adamın ve taksicinin fotolarını koymalıydım buraya, belki de asıl hikaye oydu!

1 comment:

  1. Kesinlikle koymalıydın.
    Hem ne der şarkının sonunda Fish.
    "There is no childhood's end"

    ReplyDelete