britanya müziğinin delisiyiz tabii ki de, adalı gitar gruplarının "generic" bir hali var resmen. hele the libs sonrası dönemde the view ve the cribs dışındakilerin pek ayrıksı bir yanları yoktu. the fratellis eğlenceli mesela, ama o kadar. the enemy ise ne ayaktır anlamış değilim.
the courteeners da istisnasız bütün ortak özelliklerine sahip bu ekolün, fazlası da yok eksiği de. hem ingilizliğe, hem de hemşehriliğe aşırı bir vurgu var örneğin. manchester'lılar, vokalist liam (ki kendisi de adalı frontman tarzının fiks bir örneği, dünyanın en büyük grubu olma hayalleri kuruyor) sahnede smiths, roses, oasis, james gibi manchester efsanelerine saygıda kusur etmiyor mesela.
işte bu yüzden antipati beslemek kolay olabilirdi the courteeners hakkında. ama hakkını vermeliyim ki "aftershow," "cavorting" gibi şarkılarda çok güzel bir enerji var, ve memleketlilerinin harika becerdiği gibi en keyifli şarkılarının içine bile bir burukluk yerleştirmeyi biliyorlar. "not nineteen forever"da daha da belirginleşiyor bu hal.
gitarlar libertines'in smiths'e benzeyen şarkıları gibi, ama doherty-barat ikilisinin gevşek sound'u yok, daha derli toplu, ileride büyümek isteyen bir iş var. ama yine de courteeners'ın güçlü yanı şarkı sözlerinde yatıyor, bir pub'da köşede durup "ne olacak bu gençliğin hali" deyip eğleniyor liam fray.
"no you didn't, no you don't"ta buna keyifli bir sınıf eleştirisi de ekleniyor. pulp'ın "different class"ta ağababasını yaptığı şey. fray de en çok "mis-shapes" ile "common people"dan tırtıklamış galiba. iyi de etmiş zira şu ana kadar 2008'in en iyi single'ı kanımca bu. marr ritmli gitarıyla, tutkulu vokalleriyle ve "bizim yaptıklarımızı yapmadın ve yapmazsın" diyen nakaratıyla.
evet, kusursuz hiç değil "st. jude," çok iyi de değil, ama sanırım bu ingiliz kıroluklarını hala çok seviyorum.